bir gün şeyda bir söz ettim
kuyular diline düştüm
söylendikçe söyledim yarayı
derli toplu sözüne yaslandı ölüşüm kuyuların
koşturup gelmiş bir düşle nefes nefes dinlendim
çelimsiz dilimin titrek sönük hitabına
yerime sere serpe dökülen yağmur
söz!
dillenen savruk ateş sen
sus!
yazdırılmış kül
dur!
yüzdüğüm karanlık nicedir bilmem
diplerin kaygısından çıkmışım yüze
delirmiş bir dağ gibi içten içe sessiz
yükseltmişim göğe kederin yüzüne
çınlayan kanı vurmuşum yanık yanık
bulutlar başımda sözünü taşırken aşkın
asıl ipe zangoç hayatıma
kulenin ihtiyar kuzgunlarını ürküt
kulenin ihtiyar kuzgunlarını uçur
onların da bir göğü kalmamış
kanatlarında ürküten körlüğün katranı
bildiğim tüm tekinlikleri örtüyor sesleri,
yokladım, evde yoktu gözlerin.
görülebilir şenliğinden kalanlar,
dipte sarkaç yığınları,
sefil guguk kuşları yoluk
mutlulukları çalmış bir saatten
arta kalan ve tutuklayan yokluk.
ne ki sustum yoruldu dili hüznün,
parladı kılıçları yalınkat kanın,
sahip! geceye yeni bir siyah ısmarla
faytonların kırbaçlarını kalbime sakla,
görünmez oldu biraz güller, beyaz güller bile,
kanımın dolduğu buruşmuş karanlık ile,
biraz güneş biraz ay, biraz deniz, nerde?
nefesler, nefeslerden uzaklaşırken,
tükenmiş gibi su bıçağın,
yağmurlar sinsi ve birden keskinleşen
çizik çizik ve bilenmiş gökyüzünden
toprak değil artık,
çelik kokusu ve lehim,
en son neresiydi?
sancısını kanatan düşleri var gecenin
kayıp gölgeleriyle ağlaşır yıldızları
mehtabının şarkısı yıkılırken denize
çığlıklaşan acının enkazında kalırım.
hicran safahatları yaşanırken ruhumun
söyle kuyu!
ölüm mü kurutacak bizi?
iyiyiz
hoyrat hüzünlerin ev sahibiyiz
şimdi bu yeni bir dönüş eve
merhaba çağlar uzun zaman oldu güzel şiirlerini okumayalı bence antolojideki en iyi şaiir sensin.