gün hep kuyumuza inerdi
sonra neler neler çekerdi
akşamdı perdeler
zamanda sürgün yüzüyorum devranın
alçaltılmış suyunda iknasız geçer yıllar.
hüzünde yolcuyum kötülenmiş gemide,
bir yıldız, boşlukta çarpacak hayal arar.
alına moruna yaşına kurusuna bakmadan ben-i dolanıyor heves,
-beni- dolandığım yerden sök beni düşün kurumuş sarmaşığını kes,
dünyayı döndüren neft ve barut başka bir şey değil ethos,
Bazen hayat, Allahsız kalmış darağaçları gibisin.
Bazen hayat, içinden gölgesiz ağaç çıkaran tohum gibisin.
Bazen hayat, kanatsız dünyaya gelmiş saçma sapan güvercinsin.
Bir bende dayanmış savruk suların gücü,
Beriyi halledip(!), öteye geçmeye çalışan.
duru yağmura kurulmuş tüter
toprağın şanlı kaftanı yemyeşil
nerden hangi vehimden hangi hülyadan
hangi tabuttan çıksam da bu büyü
yeni bir beden verir yeniden yakmam için
bana
dövünüyor kıyısında gerçeğin hayal
payesini kaybetmiş parça parça us
dalgalar boyu maktül rüyayı saklar
arzum tutuklanmış bir okyanus
uluorta bırakılmış rüyanın derin leşi, kok!
toplasan ağaçları öylece
toplasan çatal bir çığlık
bıraksan zilli sessizlik bu
uzanışlar köklenişler gevşemiş karanlığa
zamanı gürültü , kuru, lineer değil
Anda derin ve sonsuza dökülen yağmur dolu
Denizin gölgesini giyinen gölgen, aslında sen,
Yoktasın bildim aşk, aslında sen deniz değilken,
Ne tendin, ne suydun, biz nefessiz yüzerken
Sen mavi, sen serin, sen hep ıslak hep taze,
Kuşların kanatlarını yangına açar
Kuşların kanatlarını yangına
Lanetli bir kitaptır öyküsü insanın
Güneş onda sayfa sayfa kapanır
Kağıdı karanlıktan ve mürekkebi kandır
merhaba çağlar uzun zaman oldu güzel şiirlerini okumayalı bence antolojideki en iyi şaiir sensin.