Pencere önün de geçiyor ömrüm
Ne olur gel artık çal şu kapıyı
Her güne bin damla göz yaşı döktüm
Elin de güllerle çal şu kapıyı
Aradan yıl değil asırlar geçse
Hasreti mi anlatsam sana
Yoksa asırlık özlemi mi?
Yere göğe sığdıramadığım sevgiyi mi,
Ya da bu garip rezilliği mi?
Kah tebessüme yamanıyor dudaklarım
Kah bir nehir göz pınarlarım
05.00....... Ben bilmiyorum
Saatler öyle diyor! ...
dünü yaşamamışken henüz, bu gün başlıyor!
Karanlıklar yorgun,
Gece; Vedanın mahzunluğunu yaşıyor
Suskun mahcup ve durgun
Her sabah “seven birinin” acısı üstüne doğar güneş ve sükut-u hayaline batar akşamları “amazon mızrağı” gibi
“Kader” demişiz gücümüzün yetmediği, aklımızın ermediği ve üstesinden gelemediğimiz her ne varsa
Peki; “Kalp kalbe karşı” diyen, ukala ve müptezel kim? ! ..
Belli ki nüktedanlığı tutmuş, “doğruyu” biz yanlış anlamışız, “yan yana” dememiş ki, “karşıdır” demiş! ..
Çocukluğumuzda biriktirdiğimiz o renkli “mutluluk misketleri” dökülüvermiş gençliğimizin en deli anında eteklerimizden,”
Aklın süzgecine takılanları, yüreğimizin hangarlarında misafir etmiş lakin ağırlarken ikramı abartmışız! ..
Tükettin işte,
Bittim nihayet! ...
Müjde mi desem? ..
Baş sağlığı mı dilesem
Bilemiyorum! ..
………..
Umutların namlusundan yarınların tam kalbine ateş ederek, masum düşlerimin can verişini anlaşılmaz bir duygu içinde izlerken, galiba iç dünyanda ki sadizmin egosunu tatmin etmenin zevkiyle dopdoluydun! ..
Lakin; Biliyor musun?
Önemli olan bunu “neden” yaptığın değil,” nasıl” yapabildiğindi! ...
Soğukkanlı bir katil edasıyla dudaklarından tepe takla yuvarlanan ucube kelimeler, belki de hep söylemek istediğin ama bir türlü ifade edemediğin ”bilinç altında kilerini” bir çırpıda anlatıvermişti.
Parmakların tetiğin üstünde durmaktan belli ki yorulmuş ve sabırsızlığına daha fazla dayanamamıştı.
Yalanlarla yaşanılan bir dünyada, yalanları beşikte ninnilerle uyutarak yaşamak, yaşamanın en yalan yoluydu zaten.
“Kendine iyi bak” diyene bak sen! ..
“Edebi” şekli bu, “küfür edişin”
Bir daha arama, sorma istersen
Beni de yok etti benden gidişin
Ne sen varsın artık ne de bir sevda
Sevdiğim, cennet yüzlüm, kadınım;
İki kelimeyi bir araya getirecek gücü kendimde her bulduğumda “aşk” damlar kalemimden
Gözlerim bakışlarına esir olmuşçasına boşluğa sabitlenirken, akıl melekelerim yerlerini duyguların tahakkümüne bırakıp benden firar eder her gece
O yüzden, yazdıklarımda “akıl mantık kırıntıları” aramak yerine, “gem-i azıya almış bir yüreğin” nasıl coşkun ırmaklar misali şelalelerden aşağılara doğru döküldüğünü tahayyül et olur mu?
…
Sen aslında şu bomboş odamın içindesin, hatta yanı başımda, hani neredeyse uzanıp saçlarını okşayabileceğim kadar yakınsın sanki
Paramparça yürekle yaşarken kara kışta
Beni benden alarak dikenlere gül ettin
Simsiyah gözlerinle yaralayan bakışla
Şu gönlümü kor gibi yakıp yakıp kül ettin
Can alıcı bir sözün için de hece gibi
İnsan çekip giderken
Ya da giden birine “veda” ederken
Neden “Beni Unutma” der, anlamam? ! ..
***
Nasılsa kopuyorsun,
Nasılsa gidiyorsun, ya da “gidiyor”
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!