Hani gözlerin vardı; kara zeytin tanesi,
Sana bağlanışımın, yegane bahanesi.
Hani kaşların vardı; yeni doğmuş ay gibi,
Gönlümün bam telini, sızlatan bir yay gibi.
Hani kirpiğin vardı, kıvrılıp kaşa yeten,
Göz göze her gelişte, ok olup cana batan.
Aşka tövbe etmişken, aklıma düştün yine,
Bakanı hapsederdin, gözlerinin içine.
Mahkum olurum diye, yüzüne bakamazken,
Seni de eller aldı, güzel gözlü Emine!
O eski aşklar nerde, yaşanır mı ki halâ?
Güzel seni methedeyim izin ver,
Kaşı kara, gözü kara ceylânsın.
Cihanda bir daha yok sana benzer,
Canımdan ötesin, can içre cansın.
Saçların has ipek, kirpiğin oktur,
Esnemekten ders boyu, gelemedim kendime,
Yazar çizer anlatır, Hocam bilmem ki kime?
Bari sen bana acı, düştü göz kapaklarım,
Çal artık şu zili de, gidelim be hademe!
13 Aralık 1983 – Salı / Ödemiş
Kabul et ki geçmiştir, yıllar su gibi akıp,
Geride hayal meyal, hatıralar bırakıp.
Dağılmış dört bir yana, bölük pörçük anılar,
Zaman örmüş araya, geçilmez şeffaf duvar.
Kimler yok ki daldıkça, döndüğün her köşede,
Mazi hapsolmuş kalmış, bin bir billur şişede.
Bir zamanlar uzanıp, okşardım saçlarını,
Hayaldi gerçi ama gerçek gibiydi hani.
Şimdi nedendir bilmem, dokunsam bir teline,
Yakıyor ellerimi, dönüşüp kor haline.
Sen bağrımda kanayan, kapanmayan yaramsın,
Tütüyorsun gözümde, hala buram buramsın.
Tutamam ellerini, bakamam hiç yüzüne,
Ellerin yâri oldun, artık bana haramsın.
(07.12.1990 - Cuma / Bilecik)
Bir uzun yol yürüdüm, katlandım yaza, kışa,
Ateşten köz taşıdım, kullanmadım hiç maşa.
Yandıysa elim yandı, sancısını ben çektim,
Hiç kimseyi üzmedim; kasten, bilerek hâşâ!
Hasbıhal eyleyip sorma halimi,
Bil ki divaneye dönmüşüm dostum!
Mecnun gibi kaybetmişim yolumu,
Düşmüşüm çöllere, yanmışım dostum!
Âleme gül olan bana hep diken,
Otur şöyle yanıma, konuşalım seninle,
Ziyanı yok havadan sudan olsun hasbıhal.
Bir sen anlat kendinden, biraz da beni dinle,
Tek istediğim sohbet, bu akşam benimle kal!
Doya daya bakayım, uçuşsun yelde saçın,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!