İsmet Barlıoğlu Şiirleri - Şair İsmet Ba ...

İsmet Barlıoğlu

Çektiğin elemi sözde okudum,
Serpilmiş gözyaşın rüzigarlara.
Gelenden-geçenden hep seni sordum,
İşte geliyorum o diyarlara.

Coştu didelerim; nemlidir, nemli,

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Giydin ise aşk libasın; meydana gel, gelelim,
Dosta ikrar verdin ise; lisana gel, gelelim,
Meyl-i irfan olmayanın meşrebi illa olur,
Bildinse zihn ü ziyneti; rüşana gel, gelelim.

Aşık Huzuri Aşık Reyhani ‘ye şöyle demekteydi: ‘Aşk giysilerini giymişsen yani gerçekyen aşık olabilmişsen; çık ortaya, görelim. O sevgiliye ‘Evet’ demişsen; söyle de bilelim. Ahlaka, bilgiye, görgüye eğilimi olmayan hiçbir şeyi pekilenmeyen bir tutum içindedir. Sen bilincin ve değerin ne olduğunu biliyorsan; açıkla da duyalım.’

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Gözlerimin sisi çamlarımı sarıp sarmalamadı yine,
Güneşte kıvrım kıvrım kıvranan sarmaşıklar gibi,
Yine indi yemyeşil dalgalarımın eteklerine,
Öimenler arasından süzülen sularca,
Kemiklerime yine işledi eski sancılar
Yaraya işlediği gibi sedef saplı hançerlerin,

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Yüreğim yine kanına boyandı gurubun,
Batan güneş yine aklanlara boyadı içerimi,
Yüzümü, ellerimi,
Denizin kanı sıçradı yüzüme,
Göklerin kanı sıçradı,
Karasevdam yine acımadı yorgun bedenime;

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Başın Sonu veya Sonun Başı

Etimolog Şur Çarup eğilerek:
— Rem. Dedi. Şu bellek bankasının S.4371/xı6–10812-GNR.8/x6 işaretli kaydını podyuma aktarır mısın lütfen.
Fotonist Kay Rem güldü:
— Sen bu Türk ‘leri çok sevdin anlaşılan.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

K
14*
Bülbül güle aşık olmuş,
Ağlar gezer, aşık hiç yok.
Canında bir canan bulmuş,
Name yazar, aşık hiç yok.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Molla Cami ‘nin “Mevlana nebi-i nist amma kitabı hest” yani; “Mevlana peygamber değildir ama kitabı vardır” diye övdüğü Celaleddin-i Rumi, elbette ki; “Mesnevi” sahibidir, elbette ki; büyük ozandır, elbette ki; büyük düşünürdür, elbette ki; velilik basamaklarındadır ama gününden günümüzdeki halka “Mesnevi” sini bırakabilmiş midir? Buna olumlu yanıt verebilenlerden birçoğunun “Mesnevi” den bir tümceyi bile doğru-dürüst anlayabileceğini, söyleyebileceğini pek sanmıyorum. Kendisi Farça bilmedikçe veya yanında bir çevirmen bulunmadıkça; halk, şu tümceleri anlayabilecek, anlayınca da sevebilecek, pekilenebilecek, yeri geldikçe yineleyebilecek midir: “Pürsid yegi ki; aşık cist? Guftem ki; çu men, şevi bidani.” Veya “Men bende-i Kor ‘an ‘em, eger candanem, men hak-i rahi Mohammed-i Mohtar ‘em.” Peki niçin anlamayacaktır? Niçini ortadadır: Mevlana halka kucak açmıştır ama halkın yanındalığından sıyrılmıştır.
Ya Yunus? İşte o, halkın içinde doğmuş, öldüğü halde o günkü kadar var olmayı başarmıştır: “Mal sahibi, mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi? Mal da yalan, mülk de yalan, Var biraz da sen oyalan.” Şimdi bu dizeler karşısında kim çevirmene gereksinebilir? Şimdi bu tertemiz dizeleri kim anlamayabilir? Şimdi bu büyük düşünürü kim sevmeyebilir? Şimdi bu dizeleri kim unutabilir ve kim yineleyemez?
Dadaloğlu, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal, Sümmani, Emrah, Seyrani, Cevlani, Şenlik, Hıfzı ve daha yüzlerce ozan hala daha yaşamıyorlar mı? Halkın onları arasında yaşatan sevgisi boşuna mıdır? Elbette ki; değildir. Zira; onlar halkın ögeleridir. Onlar halkı halk yapan parçalardır. Halk onlarla yaşamakta ve onları da kendinde yaşatmaktadır. Masallar, destanlar, türküler ve halkın edebiyatı onun için eskilerden güne gelirler, yüzyıllara hükmederler ama saray ağızları ve saray edebiyatları onlarla birlikte silinip giderler. Günümüzde bir “Duhter-i Hindu” nun bir “Battalgazi Destanı”, bir “İntibah” ın bir “Ergenekon Destanı”, bir “Diyojen” in bir “Nasrettin Hoca”, bir “Hafız Post” un bir “İbrahim Tatlıses” kadar değeri yoktur. Çünkü; halk, kendinden olanla yaşar ve kendisinde kendisinden olanı yaşatır. Dede Korkut ‘ların varlık nedeni budur. Hiçbir saraylı bu halka, “Yüzün yırttım tırmığınan-elinen, Bağrın yardım kazmayınan-belinen, Yine beni karşıladı gülünen, Benim sadık yarim kara topraktır.” Diyen Aşık Veysel kadar yanaşmamıştır. Halk elbette ki; ölüm-mölüm dinlemeyecek onu ve onları yaşatacaktır.
“Halk Edebiyatı” dediğimiz dev piramitte, gelmiş geçmiş ve gelmiş ama henüz geçmemiş ozanlarımızdan her birinin bir taşı vardır ve zamanın her şeye yeten gücü dahi onlardan bir tekini bile yerinden oynatamamaktadır. Aşıklık geleneği onun için sağdır ve onun için yerli yerindedir.
Reyhani bu gelenekte yeni bir soluktur. Yeni bir candır. Yeni bir ruhtur.
Erzurum ‘a bağlı Pasinler (Hasankale) ilçesinin Alvar Köyü ‘nde 1932 yılında dünyaya gelmiştir. Kendisine “Alvar ‘lı” denmesinin nedeni budur.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

Reyhani ‘nin söylencelerden alıp bizlere aktardığı Hz. Yusuf ‘un bir balığın karnında yaşayabileceği savı ne yazık ki; pek tutarlı bir sav olmaktan uzaktır. Zira; bir insanın içine sığabileceği ve haydi öyle diyelim; karnında yaşayabileceği tek büyük balık balinadır. Ancak, balinanın insan yutabilecek büyüklükteki ağzına bakıp da aldanmamalıdır. Çünkü; ağzı büyük, ancak yutağı bir insanın geçemeyeceği ölçüde küçüktür. Balina acıktığında; ağzını açıp suya dalar, suyu alıp ağzını kapatır, suyu tepesinden fışkırttıktan sonra, ne kadar varsa; ağzındaki o kadar balığı yutarak karnını doyurur. Haydi haydi, Hz. Yunus ‘un mideye kadar sağ-salim inebildiği pekilenilebilse bile, onun orada yaşayabilmesi hiç de olası değildir. Nitekim, balinanın gıdayı eriten mide suları, gıdanın bir Peygamber olup olmadığına asla bakmayacaktır.
Lut ‘un, İsa ‘nın durumları söylencelerde de, dörtlükteki gibidir. Üstlerinde fazla durmaya gerek yoktur. Ancak dördüncü dörtlükteki ‘Teslis’ i okuyucuya açıklamakta yarar vardır. Bir adı da ‘Uknum-u Selase’ olan ‘Teslis’, ‘Üçleme’ anlamındadır. Hz. İsa ‘nın gerçek adı ‘Jezü Krist’ tir. Bu nedenle izinden gidenlere de ‘Kristiyan’ denmektedir. Kristiyanlık ‘a göre; Baba yani Tanrı tek değildir. Yanında İsa yani oğlu ve Cebrail yani Kutsal Ruh vardır. Teslis yani Üçleme budur.
Reyhani ‘nin ayni dörtlükte sözünü ettiği Zülkarneyn ‘le Lokman veli ve Üzeyir de Peygamber sayılmışlardır. Bunlardan; Zülkarneyn, Makedonya Kralı İkinci Filip ‘in oğlu olan Büyük İskenderdir ve Lokman, becerikli bir hekimdir. Tarihe göre; Büyük İskender bir kral, bir komutan, bir fatihtir. Kur ‘an ‘a göre; bir velidir ve söylencelere göre; adına ‘Ab-ı Hayat’ denen ‘Ölümsüzlük Suyu’ nun tutkunudur. Yaşamını bu suyu bulmaya, onu içip ölümsüz olmaya harcaöıştır. Bu arayışta birbaşına da değildir. Yanında bir ‘Zaharius’, bir de ‘Elias’ vardır. Bunlar bizim söylencelerdeki ‘Hızır’ la ‘İlyas’ tır. Ab-ı Hayat ‘ı birlikte aramaktadırlar. Ancak, üçünün ayni anda, ayni yerlerde aramasının zaman kaybına yol açacağını anladıklarından, her birinin bir ayrı yöreyi araması ve bunların geri dönüp kalan ikisini de haberdar etmesi aralarında kararlaştırılmıştır. İçlerinden o Ölümsüzlük Suyu ‘nu bulabilen Zaharius yani Hızır olur. Bulduğunu Elias ‘a yani İlyas ‘a haber verir. Suyu içerler. Ölümsüz olurlar. Fakat haberdar etmek istediklerinde Zülkarneyn yani Büyük İskender zaten ölmüştür. Onun anısına bir saygı olsun diye, o günden sonra, karada darda kalanların yardımına Hızır ve denizde darda kalanların yardımına da İlyas koşmaya başlar ve de bunu ölümsüzlük lütfunun birer bedeli olarak pekilenirler.
Aşığın beşinci dörtlükte sözünü ettiği Eyup, Hz. Eyup ‘tur. Peygamberdir. Günahkar olduğundan Tanrı onun başına, dermansız bir dert sarmış ve onun sabrını, imanını denemek istemiştir. Bu yüzden, Eyup ‘un yaraları iyileşmez, kurtlanır. Kurtları, Reyhani ‘nin süslediği gibi; tırtıl, böcek, sülük, arı olmayıp bilinen yara kurtlarıdır. Sabrıyla tanınan Eyup, sağ sağ kurtlanmaya da dayanır. O kadar dayanır ki; yarasından beslenip doyup ağırlaşarak düşen kurtları bile eliyle tutarak yeniden yaralarının üstüne koyar. Ve yine de Tanrı ‘ya şükreder.

(ALVARLI AŞIK REYHANİ isimli Araştırma-İnceleme 'lerinden > 63-66/201)

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

21*
Aşk elinden hasta düştüm,
Tek çiğitli nar beklerim.
Bildirdim ben derdi dosta,
Yaz gününde kar beklerim.

Devamını Oku
İsmet Barlıoğlu

22*
Bu sevdanın nefesini,
Sezer giderim, giderim.
Yare hasret namesini
Yazar giderim, giderim.

Devamını Oku