bir ekim sabahı rüzgarı vuruyor yüzüme
şubat ayazlarının girdabındayım
sanki kuzey gibi soğuk
üşümekteyim
üç- dört belki de yedinci mührü yemiş
çuha çiçekleri saklı içimde
yağmur mühim değil
alın şemsiyenizi koltuk altınıza
bir kasım günü
sanki düşünceliymiş gibi yürüyün öylesine
şehrin kaldırımlarında
bilin ki o an bir duvar dibinde
yokluğunu bile fark etmeyecek kadar yoksulluk içindeler
var olma arzusunu dillendiremeyecek kadar çaresizler
sözün yanağına koyacak bir kulakları yok
kulak kesilecekleri tanıdık bir ses yok
tesellisiz
isimsiz
hala yoksun
bir fırtına koptuğu zaman içimde
sinsi bir gölgeye dönen kentin sokaklarından
kaç kere geçtiğimi bir bilsen
buz tutmuş cama yapışan kar tanelerine bakarken
ocak alevinden kaçmış kıvılcım gibi
bitmeyen saatlere of
yine esirim, neticesiz med-cezirlere
aboneyim namütenahi sessizliğe
hiç vakit geçmiyor
buz parçası gibi dağılırım ,darmadağınık
göğe ve gece yıldızına
tan vaktinde sabahı kuşatan güneşe
saf saf duran bulutlar aşkına
adem aşkına…
şuası baştan başa nur,
can nurunun
bilahare faslında maceranın her türlüsü
can kafesinde sevda çilesinin bin bir çeşidi
sen beni boş ver evlat
hokkada bekleyen mürekkebim kurudu
kandilim nicedir yanmaz
aşkın tek lisanı var dilara
oda seni yaşamaktır
kalp kalbe diz dize nefes nefese
kelimesi yok
cümlesi yok
harfi yok
dizlerimde açık duran bir kitap
okuyorum saatin vuruşunu
bu minvalde
bir yarış kronometresi
garip bir sessizlik çöküyor ortalığa
seninle yaşananlar hüküm sürüyor
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!