Değişir mekân zaman, her şey akar, su gibi
İki kez girilmeyen, aynı akarsu gibi
Günleri eşit olan, aldanıp, ziyandadır
Atalet yer ömrünü, yolunda pusu gibi
Ya bir muallim gibi, mum misali yanarsın
Ecdat tarih sahnesinden
Hep atıyla geçmiştir
Kendine yoldaş diye,
Asil atlar seçmiştir...
At üstünde doğmuştur,
İstanbul fetihle Türk yurdu oldu
Fethin sembolüsün sen Ayasofya
Bin yıllık esaret artık son buldu
Makus talihini yen Ayasofya
İslamın güneşi kubbene doğdu
Senet yok elimizde, ilelebet kalmaya.
Ömür gelip geçiyor, vakit yok oynamaya.
Zamanın çarkı seni, yavaş yavaş tüketir
Kimseye inanmazsan, aynaya bak aynaya.
Aynalar yalan demez, gerçeği yüze vurur.
Bir el tutar elini, bağrına basmak için
Kocaman avucunda, kaybolur ellerin.
Bir ölür bin dirilir, seni yaşatmak için
Bu çınarın gölgesinde, can bulur yüreğin
Bir göz değer gözüne, şimşek gibi çakarak
Güller açar gülersen
Sanma ki mevsim bahar.
Hangi mevsim gelirsen
Bana o mevsim bahar...
.....
Pınar dolu diyarlarda,
Oluklar su tutmaz Ya Rab!
Ne Rasulayn ne İsa Pınarı
Ne de Ayn El Arap.
Gökyüzü hep karanlık,
Yeryüzü kahrından harap
Medeniyet diye hep batıyı anlattılar.
Ecnebiyi medeni millet gibi dayattılar.
Güneşin arza doğduğu yönü unutup,
Battığı yerden bize ne umutlar sattılar.
Batı, insanlığın da battığı yer olmuştur.
Cepheden akarken oluk oluk şehit kanı,
Ay ilk akşamdan, aydınlatmış her yanı,
Hilalle yıldız inmişler yeryüzüne,
Bayrak olup millete, yükselmiş gökyüzüne
Bir daha göklerden inmemiştir o bayrak.
.....
Beklemek...
Bazen bir otobüs; durakta
Bazen bir sınav; okul önünde
Ya da sevdiğini; doğum gününde…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!