Kılı kırk yararınca düşünceler,
Kırklarda da hayır vardır deriz.
Kırk dereden su getirince,
Kırk senede bitiremeyiz.
Bir delinin kuyuya attığı taşı,
Kırk akıllı olsak çıkaramayız.
Kimse bilemez,
Kimse anlayamaz,
Dirhem dirhem artan,
Gönül yaralarımı.
Solmuş yapraklarım,
Ateşlerde kor olmuş umutlarım,
Anlayıp çabalar göstermek yerine,
Kaybetmek adına ne varsa yaptık.
Benliklerimize zulum olmasın diye,
Dost bildik onu, o ne dediyse yaptık.
Zamansız yakalandık acı rüzgarlara,
Seninle benimkisi bir körebe oyunuydu,
Ben her zaman bu oyunda saklanandım.
Ben bu oyunu senden öğrendim birtanem.
Ben sana yakalanmış bir körebeydim.
Bu oyunun bir körü vardı o da bendim,
Vehminle gölgelendiyse aşkım,
Gönlünde arasan da bulamazsın.
Kırlarda dolaşıp sarı bir papatyayı
Beni kokladığın gibi koklayamazsın.
Kuşlar neden korkmaz?
Gün kısaltan gölgeler,
Üzerlerine vururken,
Sessiz korkularından!
Bekleyen korkuluklar,
nsanlar çok kötüymüş anne,
Bana sen öğle dememiştin!
Onlar seni çok sevecekler,
Sende onları sev demiştin anne.
İnsanlar çok kötüymüş anne,
Kumdan kalelerle çevrili ömrüm,
İnce kum taneleriyle örülmüştü.
Parçalarımı birarada tutan da,
Yavaş yavaş eriten de suyundu.
Suyunla eriyen ömrümün tesellisi,
Ademim aklı fikri yalanla dolanda,
Zeytinyağı gibi, hep üste çıkacak.
Bilmez ki, doğrusu, yalan olacak,
Çıkarttığı yangın kendisini saracak.
İş bilen ademin ağzında bir sakız,
Kuşlar, sizler duydunuz,
Kanat çırparak uçtunuz.
Bizler haberini beklerken,
Sizler o sese vuruldunuz.
Kuşlar, size gökler mavi,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!