Kimin yalanı bu,
Öksüz mavinin bronz tenine sürüp durduğu?
Senin mi,
Beğenmediği yangınların küllerinden,
Elleri çiçek kokan çocuklara oyuncak yapan
sıradan bir işgalin
yenilgisine çizilmiş eşkalim
şafak rengi kızıla çalarken
eşkıya dudaklarından geriye
ıslak bir tebessüm kalmış
Sana gelmemiş miydim
Gözlerimde umutsuzluk damlaları
Ellerimde çaresizlik tohumları
Dudaklarımda suskunluk çatlakları
Ve yüreğimde tek kişilik bir yalnızlıkla
isyankar şiirlerimin cesur kahramanı
sen,öksüz karanlığı şefkatle büyüten bu merdiven boşluğunda
yalancı kelebeklere baharlık yaparken
ben soldum...!
tembel geceler bir türlü getirmiyor yarınları
çocuklar bırakıyoruz geride
gözleri yaşlı
ellerinde kan kırmızı acılar
yüreklerinde sorgusuz kurşunlar
ölüm yazıyor alınlarında
yaşanmamış renkli karanlıklarla
Sen gittin!
Ertesi gün,
Yağmurun kanadından gülün rengi damladı / yanaklarıma
Mevsim, baharın sonu oldu
Yeşil yapraklar düştü yazın ortasına.
Kırmızı dikenli mavi çiçekler topladım
Giden memnun gittiği yerden. Kalanlar ölüm şehrinde yaşamaya mahkum. Üzerlerinde yalandan bir kefen, gözlerinden akan acı gerçekler
Ve biri bir dokunsa ÖLECEKLER...
Benim de kapımda gözü yaşlı bir bahar,
Yüreğimde,
Aslında hiç yaşanmamış bir aşkın
Her gün
ölüyor gece
sevdalarım gibi
benim gibi…
çaresizim
Kor ateşti kapısını çaldığım.
Bilmediğim şehrin soğuk duruşunda,
Üşüyen tohumlar gölgeye duruyordu.
Güneş her zamankinden daha bencil,
Aynalar yine yalan söylüyordu.
Gecenin rahminde zerre kadardım.
Gizli bir geçittim kendi içimde
Bana sordular “bilmiyorum” dedim
İçinden çıkamadılar...!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!