Dünya, aşıkları aldatan üç boyutlu kafes.
Yalanların içinde ancak seninle alınır nefes.
Dağlar kudretine şahit, boyun eğer yüceliğine.
Güneş, aşkına şehit; erir günden güne.
Huzurun kaçtığı dünyada uykum sensin,
Gözlerim gördü yüzündeki riyayı.
Çöpe attım üç kuruşluk yalanları.
Gönülde dolaşsa da hayal kırıklıkları,
Kanatsa da unutulmaz hatıraları.
Melek yüzlü ruhu ve vicdanı
Sevginin ısıttığı daracık kafeslerde
Duyulur muhabbet kuşlarının melodisi,
Demir yürekli telleri
Parçalar seni seviyorum sesleri.
Ayak uydurur oynak ritmine
Cefakar ayakların tepinmesi.
Akşamlar sığındığım güvenli Hira,
Kendimi gördüğüm gerçek ayna.
Hadi benliğim çık ortaya.
Sen ve ben baş başa,
Konuşalım doya doya.
Aladağ’ım,
Kan kırmızısı on iki gülün
Gül bahçesi şen yuvasında
Esiyordu taptaze hayalleri.
Kalem tutan minik elleri,
Düşlüyordu aydınlık geleceği.
Ne kadar da aldatıcısın.
Naylon güller açan yalancı baharsın.
Avuçların arasında kaybolan gölgesin.
Takıp takıştırıp süslenmişsin,
Şeytanı da yanına dost diye almışsın.
Yolunu kesiyorsun
Sen alimlerin alimi,pirlerin piri;
Masumiyetin abidesi,
İnsanların en şereflisi.
Sen ki iki ayaklı ansiklopedi,
Her sayfanda bulunur türlü bilgi.
Fikirlerin deryada bulunmaz inci,
Solmuş yüzlü Güneş de
dalıp gitti uzaklara,
Senin gidişin gibi
sessiz ve usulca.
Uzun boylu serviler
selam durmuş gün batımına,
Bozuk daktilodan çıkar gibi duyuluyor sesler.
Havaya çiziliyor boş ve anlamsız efelenmeler.
İnsan rengine boyanmış tenler,
Sahte gülüşler, gerçeği örten perdeler.
Havasız,açık hapishane kokusu esiyor caddelerde.
Soğuk hava ilan ediverirdi krallığını.
Zorba kış ihlal ederdi ilkbaharın sınırlarını.
Kıskanç bulutlar, sarışının önüne geçerdi.
Aylarca,bir an olsun önünden çekilmezdi.
Hasret kalırdık mavi mekandaki güleç yüzüne.
Gıptayla bakardık içimizi ısıtan sıcak kelimesine.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!