Bugün bacısı sormamış telefonla
Çok sevdiği can abisi yapmış kaza
Nutkum tutuldu kara haberini alınca
Doymadım bacısı doysun kara topraklar
Umutlar kapılırken rüzgara
Dal dal savrulur karanlığa
Geceye kapılan hüzünler
Güneşle aydınlığa ulaşır
*
Açılır kanatlar gökyüzünde
Akdeniz akşamları,
bambaşka olur gün inerken son ışıklarla denize
Güneş nazlı nazlı
süzülürken kanadını açan kartal gibi buluttan inişe
Kızıllık sarar
afakları muhteşemliğiyle gün akşam olur Akdeniz'de
Bir zamanlar bende çok mutlu ve mesuttum
Yüreğim kıpır kıpır kalbime sevda yüklüydü
Akşam güneşi batarken Akdeniz ufuklarında
Duygular mahşer gibi ayaklanırdı arkasında
Hep
biraz sakin bir ortam olsun
diyerek
Umut etmek var hayalimde,
Nerdeee...
gezer bu şans bizde,
1.Bölüm
Gözümdeki çapağı silip ayağa kalktığımda,sızlanıyordum.Annem çökelikle dürüm yaptığı yufkayı elime tutuşturup ahıra gitti,hayvanlara yem verecekti.
Ben ile annem ayrılmaz ikili,kırmızı entarisinin eteğine yapışınca hiç kimse beni koparamazdı annemden...Ahıra gitmeden bir bakır maşraba ayranı da yanıma yere koydu.O zamanlar masa sandalye,tabak kaşık,çatal olmazdı.Kullanılan bütün kaplar herşey bakırdandı.Sitil,tencere,derin kaseler,sini, bakır taslar (Erzincan işi) ... Kuru şeyler elle yenilirdi.Sadece sulu yemekler için ağaç kaşıklar kullanılırdı.Daha evvel çatal hiç görmemiştim.
Evimiz tek gözlü büyük bir damdı.Penceresi yoktu,yukarıda annemin soğuk olmasın diye geceleri çaputlarla tıkadığı iki uzun delik vardı.Sordum,neden penceremiz yok?
''Eskide eşkiya devriydi,kimse büyük pencere yapmazdı,buna karşılık tek kapılı damın girişi geçilmez kale gibiydi,dedi'' Bu dam 1920'ler de yapılmış,büyük bir oda gibiydi.Bir tarafı mutfak niyetine tezgah yapılmıştı.Tezgah üzerinde haşı denilen içi buğday dolu büyük çuvallar ile keçi kılından dokunan içi un dolu daha küçük çuvallar dizilmişti.Tezgahların altına da kapalı kaplarda eşya saklanıyordu.Tavanda krişler vardı,önemli şeyleri sepetlere koyar krişlere asarlardı.Tezgahtan ötesini, ahır soğuk olunca dam ortasından ikiye ayrılır,hayvanlar oraya alınırdı.Böylece hepimiz için ocakta yanan kütük ortalığı ısıtırdı. Hayvan dediğim; iki inek,birkaç koyun,bir keçi gibi... Tabii ki,ben annem ve babam kış aylarında yalnız olduğumuz zamanlarda yani 1952-53 gibi hayvanları damın içine alırlardı.Hatta kurt sürülerinden kurtulmak adına köpeğimizi bile annem içeri alırdı.Bazen kurt sürüsü köye inince silah sesleri duyardık.Bu model çiftlikleri eski Alman evlerinde görünce,şaşırmamıştım.Demek ki Doğu Roma dönemi kültürü olmalıydı,diye düşündüm.
Hatırladığım kadarıyla 1950'li yıllarda daha fazla sığır,keçi ve koyunlar vardı.Bizim köylerde çoban olmazdı,her ev hayvan sayısına göre davara sırasıyla giderdi.Ayrıca eşek ve katır taşımacılıkta kullanılırdı.At zengin işiydi,belli evlerde beslenirdi.Ben annemle davara gidişimi hiç unutmam,biraz az duyduğu için her tarafa ben dikkat ederdim,o bana nereye gideceğimi söyler,beni yönlendirirdi.
gökyüzü parlak hatta turkuaz
yağmur siyen siyen adı ahmak ıslatan
güneş şaşkın bir çıkar bir batar
bense içimdeki senle ince sohbetteyim..
diyorsun ki yaşam dediğin nedir
Dayan sırtını arkanda mor mor dağlar
Selamını getirir ılgıt ılgıt esen rüzgarlar
Dağ çiçekleri kokusuyla şenlenir vatan
Anadolu'dur yurt diye bizlere ülke olan
Yüreğine dokunda üstüne vatan yazılsın
*
Gece yarısı saatlerinde Boğaz'da bir huri gördüm
İnsanı mest eden ay gibi parlak bembeyaz dişleri
Büyükada,Kınalıada,Burgaz,Sedef ya da Heybeli
Geceyarısı Marmara gerdandanlığı ışıltılı gökyüzü
Atatürk Köprüsü'nde durdum karşımda cennet kıyı
Ne çağlarsın deli gönül vah ile ahuzara
Mevsim kış kar yağıyor dağlara taşlara
umutsuzca güneş doğmuyor sabahlara
Ülke deve sırtı millet basacakmış dikene
Sağlık, esenlik ve 2024'ü aratmayan bir yıl dilerim,
Sevgi, saygı, muhabbetle...
Öğretmenler Gününüzü içtenlikle kutlarım,
Saygı, sevgi ile daima...
Gündemi ve "insanı" meşgul eden tüm kirliliğe, nefret ve ayrıştırma diline rağmen, "ağız tadıyla" iyi bayramlar dilerim...
Saygı, sevgi ve muhabbetle...
Mustafa Bay