elais...
saatler nihavend makamında keman eşliğinde solo
güneş
hep önümüze düşerdi inadına akşamlara koşardı sabırsız
derdest edilmiş gökyüzü gök kuşağı bilinmez diyarlara sürgün...
gökkuşağı sevinçli bal damlası
gözlerinden yüzüne yayılan sevinler elais
gamzelerinin çukuruna pervasızca dolan gülüş
nar kırmızı dudaklarına değen biricik buse
elais
kuytularda nilüferler kadar kaçak
tenin tenime avuçlarım ellerinin sıcağından sürgün
mülteci dudaklarım dudağının narında buz kesmişliğim...
elais...
elais...
geceyi beklemekten pervaneler gibi hep ışığa koşmaktan
karalara bürünmekten her akşam yeniden yeniden yanmaktan...
yoruldum..
biz güz güleriydik tunca boyalı akşamlardı bize kalan
acımasız deli deli esen rüzgarlar kurşun misali kuru yapraklar
yırtılmış
bir gök yüzü bardaktan boşalırcasına yağan yağmurlar
ateşi sönmüş külü kalmış bir avuç sevda artığı yanık türküler...
her şey
herkes neden sustu elais...
kozamı delip çıkamadım mı
yani kelebekler kadarda mı yaşayamadım...
varsın ellerim ellerinin sıcağını unutsun
unutsun düşlerim ...
bal damlası gözlerindeki sevinci
omuzuma hayalin yaslansın
yürek vurgunu ince sızısın
bilsen sensiz sabah olmayı bir türlü bilmiyor
el yordamıyla şafak bulunmuyor sevgili
karanlıklar bile bu hain acıyı gizleyemiyor...
gidiyorsun ya düşlerimin
sen sapağından dipsiz kuyulara düşüyorum
pembe yada buz yeşili ne fark eder...
hangi damlada terk edildiğimin
bu gün vaad edilen cennetten
bir tutam masum papatya misali sevinçler çalalım
gül dudaklarının kıyısına saklanmış ilk gülücüğünün
yumuk yumuk elleriyle...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!