Güneşin altında gümüşten ışıltılar saçarak ilerleyen su gibi akıp gitmekte zaman.
Kimi an simden iplik misali bir çalının gölgesinde farklı yansımalar eşliğinde, kimi an ise farklı yönlerden gelen akıntıların sarmalında coşkulu ve arzu dolu.
Yerin bilinmeyen yöresinden yerçekimine inat buluştuğu yeryüzünde özgürce akıp gitmek suyun alınyazısı olarak görülebilir belki. Ve hatta gökyüzünde bulutlardan süzülüp varlığına katılan yağmur damlaları ile güçlenmek de şansı olmalı. Gökyüzünün yeryüzüne armağanı olan kar tanelerinin toprağın, ağaçların ve evlerin çatılarında oluşturduğu bembeyaz bulut yansımaları yine güneşin yardımıyla karışıp gider zaman adlı ırmağa, akarsuya. Bir göl veya denizle karşılaşana kadar süren bir özgürlüktür, suyun delifişek özgürlüğü... Zamanın da akıp gittiği ve biriktiği bir yer olmalı diye düşünmeden edemiyor insan.
Tarih diye adlandırdığımız, gerçekte bin yıllar ötesinden günümüze akıp gelen zaman adlı ırmağın çağımıza sürüklediklerinden başka nedir ki? Genel anlamda böyle olsa da bize masalsı gelir bütün bunlar. Bizi daha çok ilgilendiren bize ait olanlar yani şahit olduklarımızdır. Irmağa, kar gibi eriyip gitmekte olan hayatımızdan, varlığımızdan, anlarımızdan eklediklerimizdir. Anılarımızdır.
Güneşin altında gümüşten ışıltılar saçarak ilerleyen su gibi akıp geçer zaman ve anılar denizinde toplanır bir ömür. Demlenir.
Demlendikçe dibe çöker ağırlığı olan, hayatımıza anlam katan bütün anılar. Suyun üzerinde kalanlar korkularıdır ömrün, keşkelerden ve endişelerden dolayı oluşan. Ve zaman, demini almaktayken anılar, buharlaştırıp uçurur gökyüzüne bulut olsun diye tüm korku tortularını.
Hayat bir kariyer değil
Mutluluk da bir hedef değil
Hayat sadece bir yol
Öyle veya böyle geçilecek bir yol.
Kimi koşarak yaşıyor acelesi var gibi
Kimi yürüyerek
Sesinde nasıl bir büyü var senin
Duyunca aşka kesiyor yüreğim
Ey sevgili, imkansız aşkım benim
Son nefesime kadar ben seninim
Ve gülüşün kadar güzel ölüm gelince
Büyüyor farkında mısın?
Gölgesi, yalnızlıkların
Yankısı, sessiz çığlıkların
Halkası, suya düşen umutların
Ufukta gün batıyor.
Fısıltılarını dinlemelisin şimdi kör karanlığın
İzimi sürmekteyken acımasızca sonbahar
Ne bir sestir beklenen, ne mucize ne de ışık
Hayalden beri kalmış akıl, kuru bir sarmaşık..
Hayat şimdi,
Bir akşamüzeri dinginliğinde
Uzamakta olan gölgedir…
Işıklarla dans eden.
Biliyorum
Sen de geçeceksin ışığın altından
Beyaz papatyaların aroması sinecek avuçlarına
Saçlarında gökkuşağından rengarenk taçlar
Yağmur sonrası, kokusu saracak dört yanı toprağın
Sen de geçeceksin ışığın altından, gururla
Ya tam anlayamadık
Ya da tamamlayamadık
Yarım kaldı her şey gibi
Düşlerimizle örülü gülüşlerimiz
Ardı sıra hayatın.
Bir gün bendeki seni sevmekten vazgeçtiğinde
Ve sendeki bana ait düşten uyandığında
Seni bekliyor olacağım..
Baktığın her yerde ve duyduğun her seste değil,
Soluduğun her nefeste..
Ben geçmedim sevgili
Ama sen geçerken mağrur bakışlarla
O ışıltılı yolda
El sallayan bendim sana
Fark etmedin.
Karanlık yanındaydım zira
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!