ey! benim anam
çilelerin yumağı
altımdan aldığın çirkeflerin,
cefalı anası
bu pislikten pislenmeyen
yüreğimde yaşattım seni
hayallerimde besledim usanmadan
şiirimin imgelerinde sevdim.
düşlerimdeki bedenini
ısıtırken
Dizelerden çıkıp
geçti aynanın karşısına
bir fahişenin hafifliğiyle
araladı nemli dudaklarını
aynaya bakıp
gülümsedi kendi kendine
Dinle işçi kardeşim:
sazlı-sözlü gazinolar senin neyine
tavernalar sana lüks kaçar
mini etekli kızlar ise
umutlarının çok ötesinde
ancak seni pazar günleri
önce ana rahmine düştün
sonra bir pelteye dönüştün
dokuz ay on gün sonra
gün ışığını gördün
bre gafil
bir gün
bir yaprak gibi sararacak
düşeceksin dalından
ezileceksin hoyratça
gözyaşının ıslatttığı kaldırımlarda
işe yaramazsın dediler
seni emekli ettiler
ölmesin sürünsün diye
bir dilim ekmeğe
muhtaç ettiler
birtanem
öyle bir rüzgar esti ki
seni
dağlar ardına
beni de
şarap kadehine düşürdü...
Günün şiiri olması gerektiğini düşündüğüm bu şiirden anladığım, yetimhanede büyüyen yetim bir çocuğun, rüya görmeyi, kederi ve umudu bilmeyişi, yetimhanenin taş duvarları arasında yaşamının bir tükürük izi kadar değersiz oluşu ve bu taş kanatlar nereye savurursa oraya gidişin bir mecburiyet olduğunu ...