Penceresi kapalı küçük bir evde, ıssız ve soğuk, siyah duvarlı bir odam olacak. Yalnızlık hep başucumda, kapının diğer tarafında, yavaş yavaş içime girip beni kemirmeye başlayınca, gülmeyi unutturacak bir olay gelecek başıma. Çok sevdiğim biri ölecek mesela. Cenazesine gitmeyeceğim. Çünkü tabutunun önünde durup onunla sohbet etmekten alamam kendimi. Ondan af dilemek, ya da bilgisiz olduğu konularda yeni öğrendiklerimi ona anlatmak, hatta yeni duyduğum bir fıkrayı gülme yetisini yitirdiğini bildiğim halde ona hararetli hararetli anlatmak, öbür tarafta karşılaştığı şeyleri merak edip bir tek kelimeyle anlatmasını istemek. Bunların hepsini yapabilirim. Bu yüzden sevmem mezarlıkları. Kafamı karıştırır ölüler..
Yalnızlığım bir böcek gibi ruhumu kemirmeye başlayınca, ve ben gülmeyi unutunca, şiir yazmaktan daha büyük zevk alacağım. Umudum kalmamış, evdeki biralar bitmiş, kasetlerim kırılmış, gitarımın bütün telleri kopmuş olacak çünkü. Bir oyun sahneye koyamayacağım. Yalnızlık hayat oyunumu kara bir bulut gibi kaplayıp ona hükmedecek. Elimde sadece şiirler kalacak o zaman. Duvarlara, masalara, her yere şiirler yazacağım. Şarkı söylemek zevk vermeyecek. Parçalanmış bir kağıttaki tek bestem umutlar gibi çöp kutusunu boylayacak.
Yorgun gün devrederken kendini geceye, ben kaçacağım insanlardan..
Yalnızlık ruhumun son kırıntılarını da bitirirken, artık gülmek gibi bir eylemden habersizken gözlerim, zamanla şiirlerden bile bıktığımı hissederken, kanatsız bir melek gelecek ilahiler söyleyerek. Siyah bir kıyafeti ve elinde kocaman bir orağı olan melek elini uzatacak bana. Ona dokunduğum an son bulacak masal.. Öleceğim.. Ve tabutumun başında durup bana fıkra anlatacak bir dostum olmadığı için ağlayacağım..
19.04.00
bilinmezlik bu
yalnızlık güzel
insanlar suratsız
sen yalnızken
bu çaresizlik
sevmek güzel
Yalnızlığımızdan çıkar
bize gelir melankoli..
Davetsiz misafir..
aşırı şiddetli gözyaşı fırtınası..
ayışığından nem kapan gözlerimiz..
Sonsuzluğu sordum ona,
sen dedi..
Yalnızlığı sordum sonra,
ben dedi..
İstanbul’u sordum,
İlk buluştuğumuz yeri, parktaki salıncakları,
Yine aynı eski korkular
süzülüyor pencereden içeri..
Kimse yokken yerleşiyor eve,
saklanıyor..
Rüyasının en mutlu anında
yakalıyor insanı
Göz yaşlarımla yıkadım
Meleklerin lanetlediği bu boş şehri
Yalnızlığımı köpekler kovaladı
Acı çeken ben değildim
Dünyaydı belki,
belki de bu sokaklar...
Her masal kötü başlar
ve güzel biter.
Masallar hep uzun olur,
uzun ve sıkıcı.
Masallarda hep iyi ve kötü vardır
karşı karşıya,
kırmızı nefretin rengidir
beyaz saflığın
siyah bilinmezlik
mavi özgürlük bana göre
peki ya mor?
mor ölümün rengidir kardeşim
Siyah kirlenmeden önce beyazdı
Hiçbir renge karışmamış
Tertemiz bir beyaz..
Ufaklık küçük bir masal yazdı
Kırmızı yanaklarını ıslatacak kadar
Soğuyor ellerim
acele et!
Bu kavram kalabalığından
Bu duygusuz şiirimsilerden
çek çıkar beni..
Soğuktan mı, heyecandan mı,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!