Seni özledim,
Yaşamadığım, yaşayamadığım seni,
Alıp kendini gittiğin günden beri
Kaldırımlarını, sokaklarını bilmediğim
O şehri bile sever oldum.
İstanbul denince sen! Adını İstanbul koydum.
Minik bir yolcu çıktı yola
Çok önceleri,
Keşfetti keşfetmesi gerekenleri
Dünyaya bir geliş nedeni vardı belki
Büyüdü,
Ne ihtilallere baş kaldırmıştı
Postal sesleri bir çığlık gibi rüzgara karışmıştı.
Ne ihtilaller yaşanmıştı yüreğinde
Ne ihtilaller ki tarihine kazınmıştı...
Ama gözleri başkaydı,
Tüm ihtilallerin ihtilal olma ihtimali bile kalmamıştı....
Bilir misin
yağlı yürekleri
Senin gibi
Bir aşk şişkinliği oturur sözlerine
Ayrılık leş gibi siner nefeslerine....
Yok canım,
yok gülüm yok
Koşanı yakalamaya çalışır gibi halin
Yürümeyi bile daha öğrenmedin
Emekleyerek ne kadar gideceksin...
Sizi diledim dün gece saat 12’yi geçe
Secdeye koydum başımı
Saatlerce
Tutulup kaldım öyle
Bir kez daha, bir kez daha yalvardım
Sessiz bir çığlık karıştı gökyüzüne,
Ölüm nedir ki,
Er geç gelecek olan.
Günü belli değil
Bilen var mı ne zaman...
Düşün ki biliyorsun o günü,
Sokaklar insan seli,
Birbirine karışıyor kadını erkeği,
Kazılmış binlerce mezar,
ve sayısız dua okunan
Ve ardından rüzgarın sesi.
Kadınlar doğurmakta bir yerde,
Dili yok, mühürlü dudakları
Gözleri keşke kokulu söndü sönecek bir mum kendi karanlığında
Yandıkça kirpiklerine akıyor ayrılık, soğuyarak donuyor bakışlarında
Birkaç kırık sözcüğün fısıltılarını dinliyor
Susarken bir çığlık yükseliyor, sessizlik sağır da edermiş
Yeni öğreniyor...
Hep ben yazıyor gibiyim seni
Vuruyor gölgen kağıda
Sanma ki benim şair
Şair sensin aslında...
Bir kurşun kalem
Şiirler denizinde rastladığım doğru düzgün az sayıda şairden biri olan Yazganarıkanın şiirlerinde, sade bir dil, orijinal ifade tarzı ve ne söylediğini bilen bir şairin sesini buldum. takibe, okunmaya değer olduğundan bu notu eklemeye karar verdim. Başarılarının devamlı olmasını diliyorum. Selamları ...