Ez dizanim azadî bê yekîtî çê nabe.
Pêwiste bibin yek, herkes wek xwuşk û bire be.
Neyar xayîne, dê he ye, belê bê babê
Dixwaze me parçe ke ku yekîtîya me ji binî rabe.
Hin kesên me hene bi zanebûn an jî nezan
Dibin alîkarê dijmim, bila herkes vî bizan
..
üstnot: Ölü kuşlar uçmaz oğul
kovul ki kendinden
kendine yeni bir yurt bul!
Ev ödevimi unuttum. gittikçe çirkin bir adam
biçimlendiriyor tenimi, ağır bir ölü kokusuyum:
'parasını benim ödediğim bir kurşundan geçiyor akşam'.
..
mutlu olman(m) için bana yalandan bir seviyorum de.. seninle mutluluk gözümde tütüyor.
.......
her şeyimi topladım..seni hep beklediğim bu evde artık oturmayacağım.
.....
ben aşıgım sen değilsin. ben seviyorum sen sevmiyorsun. ben özlüyorum sen özlemiyorsun. sen benim için özel birisin, sen benden çoktan bıkmıssın.
..
Bitti işte. Ne bekliyorduk ki yüreğim? Hiç yalnız kalmayacak geceleri hep onunla uyuyacak elimi hiç bırakmayacak mı sanıyorduk? Olmadı işte. O bir daha hiç ayrılmayan mutlu sonla biten çocuklarına isim bulma çabası içine giren birlikte yaşlanan kişilerden olamadık biz. Ben bugün eşime ne yemek pişirsem diye düşünen bir kadın olamadım. O ise işimi bir an önce bitirip eşimin yanına evime gideyim diye düşünen bir adam olamadı. Biz hep hasret çektik yüreğim. Biz hep vuslattık. Biz hep yalan dolandık. Ne sarıldığımızda kavuşabiliyorduk birbirimize ne dokunduğumuzda ısınabiliyorduk ne de göz göze geldiğimizde dünya duruyordu. Biz hep uzaktık yüreğim. En uzak yer adresi olmayan bir ev evin içinde hiçbir zaman kurulamayacak olan bir yuvaydık.Doğmayacak olan çocuklarımızın anne ve babası nikah masasında iki evet ile bitmeyecek olan bir aşk hikayesiydik. Gururduk biz yüreğim. Allah belasını versin ki gururluyduk. Ne ayaklar altına alınmaz şeymiş ki tek bir mesaj bile atamadık yalnızca 'özledim' yazan. Gönderilemeyen mesajlardık biz rehberden silinen isim her özlediğimizde bakmak için kaydedilen eski mesajlardık. Unutulmayan özel günlerdik biz yüreğim. Evlilik yıl dönümü çocuklarımızın doğum günü değil biz ayrılıkların birlikte dinlenip unutulmayan şarkıların ilk kez gidilen yerlerin yıl dönümüydük. Biz kavuşamamaktık yüreğim. Yenilgiydik güçlü değildik.
Biz ne bekliyorduk ki yüreğim?
Biz sadece onun dönmeyeceğini bile bile beklemeyi biliyorduk.
..
Gök gürültüsü büyük, yağmuru küçük aşklar yaşattı bana hayat. Her yukarı bakışımda başımı yere eğdim tekrar tekrar. Bütün yağmurlar acı bir tokat gibi vurdu suratıma. Her ne zaman birini bir ağacı sever gibi sevmek istediysem, boyundan daha büyük gölgeler düşürdü berrak sularıma. İşte bu yüzden dostum, bu zamana kadar hep istemediklerimi yaşadım, isteklerimi ise kimse gerçek anlamda anlayamadı. Bir yalnızlıktı benimki dallardan tek tek kopan yapraklar gibi. Bir yalnızlıktı benimki mum ışıkları arasında yüzüme çarpan. Şampanyalar eşliğinde yalnızlığımdı kutlanan. Sofrada yenilenlerden ve içilenlerden sonra geride kalan artıklar gibiydi aşklarımdan geride kalan. Ah dostum, dudaklarımdan dökülen şarap damlalarıydı dudaklarımı yalnız bırakan. Daha aşkın sarhoşluğunda şarkılar söyleyemeden, suskunluğun kenetlediği bir tutsaklıktı benim yalnızlığım. Ah dostum, seninle gezdiğim her sokakta, adımlarımın beni yalnızlığa götürdüğünü nereden bilecektim? Seninle gezdiğim o sokaklarda bir gün it gibi yalnız kalacağımı nereden bilecektim? Senin yanında bir şiire dönüşmeyi dilerken, dümdüz bir yazının hiçbir duyguya eğilmemiş cümlesi olacağımı ve bu şekilde bana son noktayı koyacağını nereden bilecektim? Çünkü sen öğretmiştin bana güzel cümleler kurmayı ve şiir tadında yaşamayı. Sen öğretmiştin bana bir şairin en travma halinde yazdığı iç parçalayıcı şiirlerini anlamayı. Şimdi bir şairin en cinnet halinde tüm şiirlerini yakmasını öğrettin bana. O şair sen, o şiir de ben oldum. Sen yaşandı bitti geride bir şey kalmayacasına dediğin anda, bir kibritle yakılan şiir gibi kül ettin tüm duygularımı. Sen ardına bakmadan gittiğinde, ben arkanda talan edilmiş bir şehir gibi kaldım. Hiç mi duymadın çığlıklarımı ve ateş altında çatırdayan yüreğimi? Beni Beyoğlu'nun dar sokaklarında yanan eski bir ev gibi ateşler içinde bırakırken, sen ayaklarını Boğaz'ın serin sularına daldıran yalılar gibiydin. Boğaz'da süzülen gemiler gibiydin ve yüreğini gayet serin tutarak çekip gittin. Ah dostum ne iyi de ettin! Şimdi ben İstanbul oldum; sen benim bir semtim bile olamadın. Olsan olsan, en ücra köşemde bir gecekondu olurdun zaten. Bunu bile hak etmezdin. Ben Asya ile Avrupa'yı birleştirdim ve yeni aşklara köprü kurdum. Sen ise bir çıkmaz sokağa dönüştün. Sokak adını da ' Aşkçıkmazı ' koydum.
..
Misafir gibi geldin, ev sahibi oldun
Eve geç geldiğimde parola sordun
Sorgu meleği gibi beni çok yordun
Ömür boyu aşkla yakan akkordun
03.01.2003-13:03
..
Gazi dört ayaklı minare,
Yara kanıyor yüreğinde,
Bejın ev çı afatu are,
Tüm değerler müebbete mahkum
Ne yazık değerler sürgünde
..
Para şöhret makam yalan,
Ev araba filan falan,
Kurtuluşa erecektir,
Layıkıyla namaz kılan.
..
Kiralık bir ev tutalım bu ara,
Balkona çıkıp binadan düşelim.
Kırık yerleri yaptırıp doktora,
Bütün masrafı kiradan düşelim.
(16 Aralık 1998)
..
Yek bi yek aliqî dil li şaneşîn e
Ev can li kîjan şibakê xwe datîne
Ber bi te ve diajo her pêlên xwînê
Li sîwarê her malê dilek rûdine
31.01.2016
Diyarbekir
..
O HÂİNLER
Batı denen o hâinler, köpek gibi bize hırlar
Ev sahibinden değil de, hırsızlardan yanadırlar…
07/04/’17
Hanifi KARA
..
Ev dediğin
Bir çatı altı değildir
Sahibi olduğun bir gönül yoksa
Bu dünyada evin ancak kabirdir…
06-01-2014
..
Bazen sessizliğime yanardım yoksulluğumun toplamı idi susmalarım öyle gelirdi bana, yutkunurdum boğazımdan içeri düşen lokma değil, dile gelemeyen sözlerim olurdu.
Günler geldi geçti bazen çulumdan beslendi cesaretim, bazen cebime eklediğim kağıt parçalarından. Hep bir neden ile BEN olabilmenin yolunu yöntemini bulmaya çalıştım.
Gün geldi, gördüm ki ne çuldan ne kağıttan adam olmuyor muş? Soyundum ve attım üzerimdeki maskeli balo kıyafetlerini. Çıplaklaştıkça kendimi görmeye başladım, hani o herkesin sadece kendisi olduğu hali, işte o zaman başladım kendimi sevmeye, o zaman değerli geldim, kendime, o zaman söze gelebildim dize gelmeden.
İnsanları bir yapıp sevmeyi öğretmiştim kendime, BİR olanda öte değildi ya hiç bir şey, içime içime işliyordu yakıcı eylemleri insancıkların, göre göre kaybettiğim ev, iş, para değildi canımı yakan, insan sanıpta teslim ettiğim güvenin yıkılışıydı. İnadına insan olmak diyerek devam etmelimiyim yoluma, yoksa canımı yakanları mı silkelemeliyim bilemedim. Ortasındayım cümlenin önceki kelimelerin belki düzelir sonraki kelimelerim ateşi dağıt. Kim yanmak ister ki bile bile. Yakıverdim canımı yürekten şimdi ateşimden nasiplenmekte ateş tenime salanlar.
..
38. Ünzile
Ev olmuş ki ezile
Yar elinden size ne
Del olup çatıya çıkmış
Kapı komşu ünzile.
..
Beni sev, ne olur?
Sadece beni sev!
Beni seversen eğer,
Bir araba, bir ev...
..
Suskunlaştım Yine
Saklıyorum Herkesten
Onlar Bilmiyor Sende Söyleme
Gittiğini Anlatma Kimselere.
Bakıyorum Duvardaki Resimlerimize
İki Tane Gülen İnsan Var
..
Bu yol
Sonsuzluk kervanının
Ufuklara açılan yolu
Hiçlik âleminin kesiştiği nokta
Gerçekler…
Bu ağaçlar
..
Bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. işten yeni çıktım koşar adımlarla durağa gittim. çok yorgundum. O kadar yorgundum ki iş arkadaşım can yoldaşım sırdaşım eylülün arkamdan seslendiğini bile duymamıştım.durağa oturdum eylül yanıma geldi.
- Kız deli arkandan melek diye sesleniyorum niye duymuyorsun, dedi. bana deli derdi kızdığı zamanlarda. Çok seviyordum onu, tek dostumdu o benim. meğer çantamı ofiste unutmuşum. Kafam çok dalgındı bu aralar. Çünkü annem çok hastaydı. Babam tekerlekli sandalyeye mahkum olduğundan aileme ben bakıyordum. Biz iki kız kardeştik, ben ve enise. Enise benden 3 yaş küçüktü. Ben onun okulu için kendi okulumu yarıda bırakmıştım. Sigortacılık okuyordum. Şimdide bir sigorta acentasında çalışıyordum. işim çok iyiydi.patronum benden ve eylülden çok memnundu. Ama ev halim beni çok üzüyordu. Annemin bu yatağa mahkumluğu ve babamın hali çok yıpratıyordu beni. onlarda bana karşı çok mahçuptular. Tek mutluluğum tek yaşam kaynağım mahallemizde bir internet cafenin sahibi Ahmet Udeh'e olan aşkımdı. Ama o bunu bilmiyordu. Onu gizliden severdim. Internet cafe tam evimizin karşısındaki binanın altındaydı. balkona çıktığımda tam onu görürdüm. kapının hemen girişindeki masada otururdu. elinden düşürmediği sigarasıyla sürekli bilgisayarla uğraşırdı. bir kez olsun kafasını kaldırıp etrafına bakmazdı. Yada bakardıda beni görmezdi. Ona karşı hissettiklerim bambaşka birşeydi. Onu izlerken herşeyi unutuyordum. Eylül benimle dalga geçerdi. 'Delisin kızım sen, insan bi adını bildiği insana bu kadar bağlanmaz ki, hadi aşık oldunda niye gidip derdini anlatmıyorsun.' derdi. Ama anlatamazdım ki. Ben çok içine kapanık duygularını hep içinde yaşayan biriydim. ama eylül öyle değildi. Ne düşünürse pat diye söylerdi. Onun yaptığı mı daha iyiydi yoksa benim suskunluğum mu bilemiyorum.ama biz birbirimizi tamamlıyorduk. hayatımın iki neşe kaynağı vardi, biri canım dostum eylül, digeri de ulaşılmasını imkansız gördüğüm Ahmet Udeh'ti. Eylül beni dürttü:
- Hadi otobüsün geliyor dedi.
eylülü tek yaşıyordu. ailesi gürcistandaydı. okul için istanbula gelmiş ve buraya yerleşmişti. 'hadi sende bize gel, bizde yat, bugün evde tek ne yapacaksın.' dedim. Eylül 'tamam.' dedi. eve geldiğimizde enise okuldan gelmiş işe koyulmuştu, canım kardeşim. Sana ev işlerinde bari yük olmayalım derdi.yemeği yedik, eylülle çayımızı aldık balkona çıktık. Eylül 'ha deli yine başladı put gibi oturup adami izlemeye.' diye söylendi. Birden 'Ben gidip senin adına konuşayım Ahmet Udeh'le.' dedi. Bende 'Hayır sakin böyle birşey yapma.' dedim. Enise işini bitirdi ve ders çalışmaya girdi. Ahmet Udeh Internet cafeyi akşam 10'da kapatıp giderdi, o gidene kadar balkonda eylülle oturduk sohbet ettik. eylül 'yatalim artik yorulduk epey.' dedi. Eylül bizde çok sık kalırdı. annemler onu 3. kızları gibi severdi. o kadar yorgun olmama rağmen uyuyamıyordum. Çünkü aklımda hep o vardı onunla ilgili sorular. Evli olmadığını biliyordum. geçenlerde arkadaşı olduğunu düşündüğüm bir genç 'hadi ahmetim artık sende evlende bitsin bu bekar hayatın.' demişti. 'o da daha zamanı var mehmet demişti. Evet evli değildi, ama sevgilisi varmıydı acaba, nerde oturuyordu, hep düşünceli duruyordu, ne düşünüyordu acaba. Bunları düşünürken eylül bana seslendi:
- düşünmeyi birakta uyu artık..
O da uyumamış beni izliyormuş demekki. 'Sabah ilker beyden azar işitmeyelim geç kalıpta.' dedi. Ilker bey acentanın sahibiydi. O kadar iyi bir insandı ki asla despot bir patron olmadı bize karşı.babamın tekerlekli sandalyesini o almıştı. Çok yardımsever biriydi. Sabah erkenden kalkıp kahvaltıyı yaptık, işe gitmek için evden çıktık. biz binadan çıkarken Ahmet Udeh'te cafeyi açıyordu. Eylül yine yaptı yapacağını ve 'hayırlı sabahlar efendim, bol kazançlar.' dedi. Ben kıpkırmızı olmuştum. eylüle bi çimdik bastım. 'ayy' diye çığlık attı. Ahmet Udeh'te Bize doğru döndü ve sizede hayırlı sabahlar dedi. Benim yüreğim ağzımdan çıkacaktı sanki. Sağolun dedik. Ben eylülü çekiştirdim ve yolda ona söylemediğimi bırakmadım. Eylül 'ne kızıyorsun bu kadar, sanki adam bu kız sana asık dedim, sadece hayırli sabahlar dedik ne var bunda' dedi.
..
Selam li gelé Tunis, ji wir hetanî Misir,
Serhildana wan minak, bi dar tevşo û bivir.
Diktatorén dehsalan, li dor kom tillîalés,
Ev esra péşketin e, wan bi cendek roj dirés.
Durim ji we biranno, dilém ji bo we’d soje,
..
Öyle bir yol ki adresi belli mi?
Biri der belli,biri der,burası
Biri der gitmeli,biri döner,olmuş deli.
Haberi olmayana her yer orası.
Öyle bir yol ki,başında ordasın.
Bir uzağa,bir yakına gidersin.
..