Gaziantep Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği mezunu.
Kulakları sağır eden sırrı duydum,
Ebabil çığlıkları bile şahit.
Süra'yı beklerken mahşerden duyuruldum,
Kıramadım tenimdeki gizli canavarı,
Yüreğimde belirsiz bir kin var.
Sonsuz değil bendeki iyilik varı,
Ayırıyor beni benden, içimdeki duvar.
Kalsın ortada, ömür dediğim yol.
Örsün sesi duyuldu; kulaklar sağır.
Ateş kızgın bir alev; yakıyor ağır ağır.
Usta emeğe küskün, emek sırtta küfe,
Çığlığı duyan yok; istersen bağır çağır.
Gün gece mi, gündüz mü, araf mı?
Güneşe yolculuk var dediler,
Önce yüreklere merdiven dayamalı.
Gönül yokluğa merhamet diler,
Akıl atom çağında, üstü yamalı.
Döküldü tel tel sükut dilimizden,
Zemheride bir gürültü,
Geceyi beşe böldü.
Gönül katında ne varsa,
Dili erdiğince hüküm veren zat,
Aklıselim olsa gönlüyle konuşur.
Ezber yapmış çevreden üç beş zerzavat,
Görsen yüzünü, gören yüzün buruşur.
Kıymet bilmez, ihsan bilmez, yad bilmez,
Baharda çayırda senindir meydan,
Boynunda zincir, küpeli koyun.
Esirgeme garibi sakın samandan,
Verirse yününü sana verir koyun.
Hakir görüp horlama mahlukatı,
Yolculuk başladı doğum - ölüm arafında
Bir nişane bekler, vuslatlı o belde.
Ağaran gün, dikili mezar taşında,
Taşır bir yolcuyu sırtında, virane o belde.
Dikilitaş'tan gelen mezar sesleri,
Zamansız yolculuklar çıktı önümüze,
Vakur yürüyüşlü yiğitlere hasret kaldık.
Bir kehribar azizliği düşse de gönlümüze,
Şu tenha tabyada ecnebiyle kalakaldık.
Basit düşlü adamlarda kumanda,
Tabutumun kokusu burnumun ucunda,
Dökülüyor tüm yaşantım avuçlarımdan.
Sonsuz bir dehlizdeyim, ölümün orucunda,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!