İçimde mahşerin ağır uğultusu,
Bilmem kaç gündüz sürer, kaç kayıp gece?
Bin fersahtan uzun gidecek yolcusu,
Her dönüşte saklı, bitsin bu bilmece.
Hiç kaçarım yok gölgemdeki seslerden,
Sevgiden yana payımıza ayrılık düştü,
Yollarımız bir gün kesişir mi dersin?
Bağımızın gülleri bizlere küstü,
Sabahın seyrinde, bozkırın çorağında,
Azığı sırtlayıp, umuda koştun mu hiç?
Binbir kasvet içinde, ecel toprağında,
Tapusu Allah'ındır, misafiri Müslüman,
Boyun eğer, secde eder öyle de gireriz.
İcazet vakti geldiğinde Hak'tan,
Kapısına tekmeyi atar öyle de gireriz.
İki büklüm Ram ile, bir günlük oruçla,
Toprağa düştü ilk çiy damlası,
Düştüğüyle kaldı, tutunduğu el değil,
Gel gör ki ayrılıktan yana sılası,
Nedir bu hezeyan, neyin gürültüsü,
Sessizliğe çağırır, yankılar beni.
Kuru kalabalığın, beynimde tütsüsü,
Ürkme benden!
Özgürlüğe çırpınan kanatların yeliyim.
El değmez gölgeme, duyarım soğukları,
Yükü toprak yığını, dolup taşacak,
Seslenir, seslenir kimseler duymaz.
Haykıracak gibi yahut patlayacak,
Göçmek diliyorum,
Ölümün perdelere asıldığı diyarlara,
Kara kışların, zemherinin sıcacık odalarında,
Baharı yaşıyoruz kışın ortasında,
Bizi bize bağlayan bir müjde var.
Dönülmez kayıplar, zihinlerin yasında,
Bizi bizden soğutan bir zillet var.
Kayboluş zihinde, fıtratta ve bilimde,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!