İnsanlar saniyeler içinde nefretlerini kusarlar atmosfere,
Farkında değillerdir nefretlerinin saniyeler içinde yumuşar gönülleri,
Boş mefhumları sentezleyerek geçirdikleri beyhude ömürleri,
Önünde kendi benlikleri boş Fransız dergileri burjuvazi hayalleri,
Arkalarında durur düşündükçe hüzünlendikleri çaresiz hatıraları,
Yoksullukları bungun artardı yaşarken maddi zenginlikleri,
Yalnızlıklar yalınayak geziniyor kör kuyularda
Kuyular parçalanıyor kimliğiyle çatışan yağmurlarda
Yağmurlar,sonsuzluk perçemlerinde asılı en son umutlarla
Umutları unutan insanlık,efsunlara sığındılar batıl inanışlarla
İnanışlar insanlar için bir umut ipi,gökyüzü mavilişin sonsuzlukta yanışı
Sararmış şiirler gibiydi meskenler,donuk likalardan geçiyor yaşayışlardan
Karşılaşmıştı bir bağbozumunda iki üzüm işçisi ellerinde eldivenleri Ege güneşinin ışığında parlarken,
Üzümler merak eder bu iki dostun tanışıklıklığını güneşin son gülümseyişlerine hayranlıkla bakarak dallarından sarkarken ,
İki üzüm işçisi verdikleri emeklerin karşılıklıklarını aldıkları için mutlu derin arkadaşlıklarının içinde tutukluydular,
Etraflarındaki çocuklar oynuyorlardı üzüm asmalarının arasında dünya dertlerinden habersiz biteviye mutluydular,
Üzüm işçileri işlerini bitirdiler üzümler kasa kasa yüklendi kamyonlara gönderildi hallere büyük bir memnuniyetle,
Üzüm asmaları gibi yalnız kalmıştı artık sonuçsuz sorular bahçesi cevapları verilmeden öylece,
Melek siluetlerin duvarlara akışı yansıdı saraylara,
Bir mimoza rayihası sindi meydanların nefesine,
Bir lalenin rengi bulaştı baharla yeşeren sokaklara,
Bir kimsesizliğin hayaleti karıştı çocuk cıvıltılarına,
Sevdi içinde canlılarla cansızların yarıştığı saçları,
İnsanların yalnızlığa gittiği vakitlerde duraksadım,
Bir kalabalık,kalabalıkların ortasında kalakaldım,
Vuruyordu denizlerin humması fani karalara,
Karalar nefes alıyorlardı en mahzun kıyılarda,
Nefes alıyorlardı elvan renkleriyle hüzünde,
Çocuklar titriyorlar gözlerinin içinde çaresizce,
Gövdeler bedenlere sığmayacak bir günde karıştılar gölgelere,
Saatin kadranı vuruyorken beyaz cama,
Yarınlar sığıyordu sanki bir düzleme ya da bir raya,
İmgelere sığıyordu,sığıyordu sonu beklenen zoraki akşama,
Sessizliğe sığınıyordu düşleri,yoksulluğa varıyorken zenginliği,
Simsiyah bir ucubeyi yakalıyor sanki renginliği,
Uykunun mor sümbüllü kapısı,
İzin ver de kavuşayım sessizliğin serencamına,
Rıhtımsızlığın gövermeyen beyazımsı damına,
Metropolün civarında kendi kişiliğini gölgeleyen iki insan,
Kendi düşlerini gizleyip,martıları besliyorlardı sadece,
Martılar kendi yaşamlarından âzâde bakıyorlar onlara,
Yabancı sevgiler diyarında yaşıyordu çocuk,
Hayalleri vardı günlerce diş minelerinde büyüttüğü,
Gülüşleri vardı hayırhah bir yaz gününden hallice,
Elleri vardı soğuk ama çaresiz değil direnirdi hayata,
Kahpe hayattaki söylenen yalanlara hayata direnirdi,
Gerçek sevgilere özenirdi daima,
Kaldırımlar yankılanan seslerle sallanan bir kalbi mefkûre
Kaldırımlar üstünde düzgünce duran esrarengiz şekiller sonsuzlukta sallanan birer tezkire
Kaldırımlar civarında oynanan ıslık oyunları gökyüzüne kurban edilen bir teslimiyet
Kaldırımların üstündeki kediler acımasızlığa karşı duran bakışlarıyla açtılar önümü
İnsan yürürken sendeliyor sendeleyenler taşıyorlardı benliklerinde asabi ölümü
Yanık sesli simitçi bir türkü tutturmuştu akıp gidip zamanın âşinâlığına karşı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!