Erbil Kutlu Şiirleri - Şair Erbil Kutlu

0

TAKİPÇİ

Erbil Kutlu

bulutsuz olur mu?

buluttur fakirin ekmegidir umuttur...
buluttur sevgiliye hissedilipte soylenemeyenlerin tasiyicisidir...
hayallerin tarlasidir...
bir kucucuk damla yasin belkide tek sahididir...

Devamını Oku
Erbil Kutlu

Ah güneş ah!
Bir doğar, bir batarsın,
Ama şu biçare bana bir yardım etmezsin.
Ben tek başına burada bir çıkış ararken,
Sen güzel yarimi görüyorsun hergün.

Devamını Oku
Erbil Kutlu

AŞKA HASRET

“Bir dilim ekmeği bölüşürüm seninle
Suyu ayni tastan yudumlarım seninle
Eğer kalbin kırıksa dost yüzünden
Bir selam sana gönül dağlarından

Devamını Oku
Erbil Kutlu

ALEVLERİN DANSI

Alevler yanıyor etrafımda,
Tütsüler kokuyor dumanında,
Avuçlarım ateşler içinde,
Kendimden geçiyorum şarabımın on yıllık kokusunda.

Devamını Oku
Erbil Kutlu

Anladım ki sevmek, akıl işi değil,
Aklı yok diye söylenen deliler bile,
Sevebiliyorlar…
Ve hatta gözünü karartıp, dünyayı bir yana bırakıp,
Düşünmeden seviyorlar…

Devamını Oku
Erbil Kutlu

Seninle Sabahlara Kadar,
Sabahtan Aksama Kadar,
Zamanın Olduğu Veya Olmadığı Her Yerde
Yalnız Seni İstiyorum...
Senin Olmadığın Bir Düşüm Yok,
Affet Ama, İnan Sen Benim Tek Varlığımsın Sevdiceğim;

Devamını Oku
Erbil Kutlu

Çekemezsin aşkın resmini uğraşma,
Bir gülücük göster bu acı dolu bana.

Sen hiç baktın söyle bana, aşk kumrusu,
Bakabildin mi kendine şöyle bir aynadan,
Yeni bir insanı tanır gibi,

Devamını Oku
Erbil Kutlu

Tarih Bir Ocak İkibin Dört Perşembe.
Saat On Beş Kırk Üç.
O Çok Sevdiğim İnsan Arıyordu.
O Çekik Gözlü, Esmer Sevdiğim
Güldenim Arıyordu.

Devamını Oku
Erbil Kutlu

2005 yılının haziranı idi. Yılın en uzun gecesinden bir gün evveli, günlerin en güzeline denk gelen gün; doğum günümdü. Sultan Ahmet’e gitmiştim. Tek başıma kutlamaya hazırlanıyordum doğum günümü. Batacak güneşin son ışıkları ile yudumlarken içkimi, yeniden bir başına kalmışlığın acısını içimden atmaya çalışacak, bu gecenin sabahında, yeni bir Erbil olarak uyanmam gerektiğine inandıracaktım varlığımı; buna inanmazken kalbim.

Ellerim cebimde, bir başıma dünyayı umursamaz bir halde avarece yürürken ben, insanlar bana bakıyorlardı. Bakanların neredeyse hepsi yabancıydılar. Türk bile olsalar, bana yabancıydılar. Benim aşk dolu bir öpücüğe olan yabancılığım gibiydiler. Kimseyi tanımıyordum. Sevgilim yoktu yanımda, onun gözlerine baktığım onu öptüğüm anlarda ki gibi bir yabancılık değildi bu; dünyayı itmemiştim hayatımdan, dünya beni istemiyor gibiydi. Sanki üzerine bastığım her bir adımımdan iğreniyordu.

Sultan Ahmet camiinin çevresindeki banklara oturup, çevremi seyretmeye başladım. And olsun yanımda bir tanıdığım olsa, omzuna gömüp başımı ağlayacaktım. Gözlerim alev alev yanıyordu. Sevgililer pür neşe muhabbet ediyorlardı, hele de bir yaşlı çift vardı ki, ben asla öyle bir mutluluk yaşamayacağımı anladım o zaman. “Çünkü her mutluluk biraz ödün ister; ben bunu vermem asla. Sadece bu ödünleri sunuyormuş gibi yapar, kendimi korurum hep. Bu yüzdendir ki hiçbir ilişkim uzun sürmez benim.” En acımasız konularda bile gülünecek bir husus bulurken, bu durumuma uyum sağladığını düşündüğüm sevgililer, hep kırıldılar. Şakalarımı, ciddiye aldılar. Beklide benden ayrılmalarına bahane ararlarken, ben onlara bu konuda zorluk çektirmedim. Zaten benimle olmak istemeyene asla zor koşmam. Gitmek isteyene dur dersen, sonra gitmesi gereken sen olduğunda kötü sen olursun. Bende her gitmek isteyene saygım ile, sevgim ile hoşça kal dedim.

Devamını Oku