Engin Çakar Şiirleri - Şair Engin Çakar

Engin Çakar

Kalp, kulak, göz, burun, el, ayak; nasıl mucize.. düşün,
Bu dünyâya gelmiş isen; düşünmektir senin işin!

İmânın varsa sen varsın; imanın yoksa bir hiçsin,
İmân yoksa bilirsin, çünkü sana göre sen; piçsin.

Devamını Oku
Engin Çakar

Düşün, kuşlar yuva yapar, ama kimsecik öğretmez?
Kimden öğrenmiştir dersin, yavrusunu ihmal etmez...

Hepsinde ayrı nakış var, İlâhi bir sanat saklı;
Acep her bir kar tanesi neden birbirinden farklı?

Devamını Oku
Engin Çakar

İnanmak ya da inanmamak.. Bu herkesin kendi elinde olan bir kavramdır. Kimseyi bir şeye zorla inandıramazsınız.. İşte bu yüzdendir ki, cennet de, cehennem de, kişinin kendi özgür seçimine bırakılmıştır. Cehennemlikleri bekleyen hâlihazırda bir ateş yoktur. Her cehennemlik, dünyâdaki kötü seçimiyle, zulmetiyle kendi kıvılcımını canlandırır ve alevlerini kendisi götürür, âhiret kervanına...

Belki, insanoğlu önce şüphe eder, sonra doğruyu bulur. Belki de, dünyânın aldatıcılığıyla, düşünmeyi bile gereksiz bulur, ölümün soğukluğunu unutur... Peyami safa'nın dediği gibi, 'şüpheden doğmayan iman piçtir' teorisi de savunulabilir.. Ki, bir bakıma bu en mantıklı olandır denilebilir. Çünkü imanın tahkik mertebesine erilir; anneden, babadan ve kültürden alındığı gibi (taklîdi olarak) değil de araştırarak, Kurânı (tek gerçeği) derinlemesine anlamaya çalışarak ve zamanla hissederek, yaşayarak.... Belki bir serçenin kanat çırpışından, yuva yapışına kadar, doğanın her seyrinde, aklımıza gelebilecek tüm muazzam sanat eserlerini dahil edip, beyni yetkin kullanarak tefekkürün tadına varmaktır, imânın tahkik meselesi.. İşte bu da bazılarına göre şüphe ile başlar ve zamanla belirli düşünme eylemleri ve çalışmalarla kuvvetlendirilir.. Şüphe beraberinde merâkı getirir.. Her merak, doğruyu bulmak için atılan bir adım, bir arayıştır. Çeşitli araştırmaların yapılması, düşünmeye sevkettiği gibi, tefekkürün de tadına ulaşılmasını sağlar.. Bu itibarla imânın yapı taşları, sağlam temellere dayandığından taklîdi imânda olduğu gibi, her zelzelede sarsılmaz... Kısacası imânı tahkik yoluna gitmek için, beynin tüm şüphelerini gidermek gerekir.. Ki, imânımız gerçek ve kalıcı olsun da biiznillâh, bizi ebediyete dek korusun ve huzurun dinmeyen demlerine taşısın. Aksi takdirde taklîdi imânın (yâni dünyâya gözlerimizi açtığımız an itibariyle bize öğretilen, belki de dikte ettirilen inanmışlığın etkisi) kalıcı bir etken olmayacağı gibi, her an sönmeyi bekleyen bir mum misâli yanar ve bir zaman gelir ki, erimenin vermiş olduğu tükenmişliğin etkisiyle, korunamayacağı için, ölmeye yüz tutar.. İmânın tahkik meselesinde ise bir mumun etkisiz halinden söz etmek mümkün değildir. Evet o da yanan bir ateştir fakat sönmesi zor olan bir ateş; belki bir yanardağın kaynayan bağrını, buna örnek olarak verebiliriz...

İnanmak veya inanmamak bu kavram kişinin kendi elindedir. Lâkin inanmamanın da bir inanmak olduğunu unutmamak gerekir.. Aslında imânsızların da, vicdanlarıyla beraber kaldıklarında bir kaç saniye, dakika da olsa, belli süre zâfında, inanmaya başlıyor olması bize gösteriyor ki, tamamen inançsız bir insan düşünülemez. Çünkü, düşünme yetisi Halıg olan yüce Yaratıcı tarafından her insana kutsal nimet olarak sunulmuştur.. İnsan düşünmeden duramayacağı için, düşünmeyi yaratanı da bulması çok zor olmayacaktır.. Evet bulması hiç de zor olmaz; bir süre inanmaya başlar, fakat kafasındaki soru işaretleri barındıran nice şüpheleri cevaplayamadığı ve bunlarda sonuca varamadığı için, inançsızlık kuyusuna düşer ve böylelikle kaybolmaya yüz tutar, imânın ışığı... Bunun için, inancı tasdikleyerek, sönmeyen bir nûra gark olmanın en sağlam yolu, beyni karıncalandıran şüphe boşluğundan, tefekkür iksiri ile düze çıkmaktır... Tefekkürün kalitesi de bilimsel verilerin iyice araştırılmasından geçer. Çünkü, yaratılış sanatı ne kadar çok incelenip, bilimsel olarak tasdiki göz önünde bulundurulursa, tefekkür rengimiz de o kadar yeşilimsi ve sürükleyici olacaktır.. Belli bir vakitten sonra tefekkürsüz edemeyip, 'Samed' olan; her an kendisine muhtaç olduğumuz, bizlere hava veren, su veren, kısaca hayat veren; 'Hayy' olan Rabbimize daha da yakınlaşıp, bu dünyâ metasının sonu, âhiret gerçeğinin ise başlangıç noktası olan ve de takvâ ehli dışındakilere buz gibi soğuk gelen ölüm gerçeğini, sıcacık yaşayacak nitelikte, ölümün yeni bir başlangıç olduğunu anımsayarak, ferahlığın verdiği huzur içinde olunacaktır...

Devamını Oku
Engin Çakar

Kırılmasın dostlarım bana, ama her yazılana da verilmez sırlı mânâ. Çünkü şâir, sadece yaşadıklarını değil, hissettiklerini de yazar. Bir çoğu hayal ürünüdür belki şâirin yazdıkları. Nasıl ki okumadan yazmak bir saçmalık ise, kişinin okuduklarından etkilenmesi de çok elzemdir; bir roman, bir hikaye, bir deneme vs. O yüzden kırılmasın dostlarım bana ama öyle her yazılana da mânâlı bakmasınlar. Ki, mânâlı gözlerle bakıpta düşünce dedikodusuna dalmasınlar! Yaşarken etkilendiğin gibi okurken de etkilenebilirsin, çevrende gördüklerin ve seni etkileyen, hissiyatına yön veren her şeyin bir tümce olması kadar doğal bir şey yoktur. Öyle bir zaman olur ki, bir film izlersin de, o filmin senaryosundan öylesine etkilenirsin ki, onu hemen kağıda dökmek istersin. O yüzden yazmak, sadece yaşamak değildir. Evet, yaşamak olarak bakarsanız olaya, belki filmin karakteri siz olmasanızda, onu yaşıyor gibi hissettim diyebilirsiniz, o farklı. Ama bir şeyi hissetmek, o şeye iliklerine kadar dokunmak anlamına gelmez. Bir masal yazan kişiden, kendi hayâtını anlatmasını beklemeyin. Çünkü yazdığı olağanüstü olmak zorundadır. Bunda olduğu gibi, her yazılan eserdeki olay örgüsüne, bu; eserin sahibinin hayat kesitlerinden alınmıştır önyargısını vurup, 'geçen olaylar onun başına gelmiş bir durumdan ibârettir' tümcesiyle yorumlamak çok yanlış olacaktır. Çünkü gerçek yazar; sadece yaşadıklarını değil, içinde bulunduğu dar kalıpları aşarak, sınırların çizgisine bakmadan, etkilendiği ve hissettiği her duyguyu sanatsal ifadeyle aktarabilendir...

Devamını Oku
Engin Çakar

Gıybetini yaparlar, kulağın çınlatırlar,
Bırak yapsın ahmaklar, günahını alırlar,
Ne de iyi yaparlar, bedavadan sevap var,
Bu dünyâda işin zor, ahirete yuvarlar...

Devamını Oku
Engin Çakar

Kırılsanda kırma gönlüm,
Vurulsanda vurma gönlüm,
Yorulsanda durma gönlüm,
Bak, günler gelip geçiyor;
Ömürden cânlar içiyor...
Her gün ölüme yaklaşır;

Devamını Oku
Engin Çakar

"Huzur kokuyor devrân; her taraf misk-i amber,
Herhalde geçti burdan gül kokulu Peygamber..."

Devamını Oku
Engin Çakar

Gurbet bir sancı,
Doğumu bekleyen...
Gurbet bir acı,
Aşa eklenen...
Gurbet bir hasret,
İçimde titreyen...

Devamını Oku
Engin Çakar

Yıpranmış dev sayfalar, susar ay ışığına.
Sessizce yürür zaman.. sinsice, yavaş yavaş...
Yalnızlık depreminden, gurbet sarmaşığına,
Seneler geçer, aman.. delice, sarmaş dolaş...

Devamını Oku
Engin Çakar

Hani yağar ya yağmur...
Hem içimize hem dışımıza
Temizler pak eder ya ruhumuzu
Bedenimizdeki izleri yok eder hani
Ve sanki bulut oluruz bizde
Yağan yağmura eşlik ederiz sesimizle

Devamını Oku