Yıl 1972- Köyden kente geleli henüz 1 yıl olmuştu. 3 yaşındaydım. Annem, bana ince satenden, beyaz bir elbise dikmişti. Kısa karpuz kollu ve beli lastikli. Öyle güzeldi ki kendimi, o elbisenin içinde tıpkı bir gelin gibi hissediyordum. Saçlarım sarı ve uzundu. Belime kadardı. Annem saçlarımı hep tane saç örerdi. Saçlarımı açtığında ise dalga, dalga olurdu ve çok güzel olurdum. Hele bir de beyaz saten elbisemi giydiğimde kendimi prenses gibi hissederdim. Hatırlıyorum.
Yaşlı bir çift vardı komşumuz oluyorlardı. (Mehmet amca ve eşi Fatma teyze) . Mehmet amcanın bir camekânı vardı, çekirdek ve badem içi satıyordu. Her gün onları ziyarete gider nasıl külah yaptıklarını seyrederdim. Beni çok seviyorlardı ve ne zaman radyoda oyun havası çıksa, bir külah badem karşılığında beni oynatırlardı. Yine böyle alelade bir gündü ve ben çok süslüydüm. Beyaz elbisemi giymiş saçlarımı salmıştım. Tam havamdaydım yani ve Mehmet amcalara elbisemi göstermeye gitmiştim. İçeri girdiğimde küçük bir misafirleri daha vardı yakışıklı bir gençti. Benden sadece birkaç yaş büyüktü ve ben onu çok beğenmiştim. Adını sorduğumda İsmail olduğunu öğrendim. Ona yaklaşmanın bir yolunu arıyordum fakat nafileydi, Çok utangaç bir delikanlıydı. Tam o arada radyoda güzel bir oyun havası çıktı.
İşte tam fırsatı değip bademlerle ödüllendirilmeyi beklemeden hemen İsmail’in yanına gittim.
Hiç bir sabaha
SENsiz uyanmak istemiyorum.
Yarınlarımda yoksan eğer
Ve sensiz doğacak güneşleri
Ve sensiz gelecek baharları
İstemiyorum!
Kahrolası yitik zamanlar!
Yo lmu verdiniz ki
Nefesi nefesimde iken
Ayaklarımın altından çekildiniz
Harlı bir elin dokunuşunu esirgediniz
Gerçek nedir?
Aşkın;
Gönlümün dar sokaklarına barikat kurmuş
Çaresizlik pusuda
Ümitler vurulmuş, düşmüş yatıyor yolun başında
Sinsice yaklaşan bir namlunun
Soğukluğunu hissediyorum ensemde
Özgürlüğüne kavuştu ömrüm!
Tutsak düşüncelerden azat ettim kendimi
Mutluluğa yelken açtığım gün.
Ruhumun geri dönüşü,
Acılardan muaf edilişimin miladı olacak.
Kal deseydim,gitmeyecek miydin? Gizli,gizli mi sevecektin? ...ondan...
(Ateştir yakar. Hasrettir çeker..Aşk'tır.. Müebbettir sevdam) Sev deseydim, gömebilecek miydin toprağa, bir avuç göz yaşı ile yazdığım ayrılığı..
Ateştir,
Yakar içeriden yüreğimi.
Öyle yanıyorki canım
Bağrımı ellerimle parçalayasım var
Nasıl bir ağrıdır bu Allahım
Nasıl bir sancı?
Böylesi bir günde, en azından
2.Bölüm.
Tam bir hafta geçmişti olayların üzerinden. Gülfidan yaşadığı şoku hala atlatamamıştı. O gecenin sabahında, uyandığında gözlerini açmaya korkuyordu. Akşam yaşadıklarının gerçek olup olmadığını düşündü. Ve usulca kirpiklerini araladı. Ürkek bir tavşan gibiydi. Hiç kımıldamadan etrafına bakındı. Birden içine bir kor düştü, gözleri doldu. Kendi yatağında değildi. Ağabeyinin yanındaki yatağa yatırmışlardı onu. O yatağa nasıl yatırıldığını hatırlamıyordu. Ama yaşadıklarını hatırlıyordu, hepsi gerçekti işte uyanmıştı kahrolası bir güne. Kafasının içi bomboştu, sersem gibiydi. Şimdi ne olacaktı? Bu evde nasıl yaşayabilecekti? ve babasının yüzüne nasıl bakacaktı? Gülfidan babasını eskisi gibi sevebilecek, ona baba diyebilecek miydi? Tüm bunları düşünürken kapı açıldı. Odaya giren annesiydi:
-Uyandın mı Gülfidan? Haydi kalk kızım kahvaltıya gel.. Gülfidan:
-Ben kahvaltı etmeyeceğim anne siz yapın kahvaltınızı. İyi değilim. Uyumak istiyorum..dedi. Arkasını döndü, yorganı başına çekti. Canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ne yemek, ne içmek, ne de gülmek istiyordu. Kaldı ki yaşamak bile istemiyordu. Sadece düşünmek istiyordu. Öyle acıyordu ki içi, bu acının bir tarifi yoktu. Gülfidan ilk defa, göğsünde böylesine bir yanma hissediyordu. Hıçkırarak ağlamaya başladı. Yatağın içinde bir cenin gibi kıvrılmış, yumruklarını sıkmıştı. Öğle ağlıyordu ki, sesini duymamaları için yastığını dişlemek zorunda kalmıştı. Bundan sonraki birkaç gün, buna benzer şekilde geçmişti.
Gülfidan babasıyla ilgili haberleri annesinden alıyordu. Geçen bu birkaç gün içinde babasıyla hiç karşılaşmamıştı. Odadan dışarıya çıkmak için babasının evden gitmesini bekliyordu. Bu arada okula da gidiyordu ve hiç kimse ile konuşmuyordu. Sanki herkese, her şeye küsmüştü. Gülfidan yemiyor, içmiyor, derslerine çalışamıyordu. Konsantrasyonu da bozulmuştu artık, Öğretmenlerinin sözlerini bile algılayamıyordu.
Bebektim oysa
Vakitsiz büyüdüm
Çocuk olamadım...
Serçe olamadım mesâla
Kırıkdı hep kanatlarım
Bir büyük boşluk ki içimde..
Sorma
Korkular bir dev gibi çullandı üzerime
Büyüdü gözbebeklerim
Yakıldı şarkıların elleri çaresizliğimde
Gündemi ve "insanı" meşgul eden tüm kirliliğe, nefret ve ayrıştırma diline rağmen, "ağız tadıyla" iyi bayramlar dilerim...
Saygı, sevgi ve muhabbetle...
Mustafa Bay
Daha güvenli, daha huzurlu, daha "insancıl" yarınlar dileği ile..
Anneler Gününüz kutlu olsun...