Emine Genç Şiirleri - Şair Emine Genç

Emine Genç

Hayâl

Bir tarafı deniz diğer tarafı orman ile çevrili küçük bir sahil kasabasındayız. Ahşap, sevimli, küçük bir kulubenin içinde, doğa ile başbaşa.
Fazla eşya yok. Eski bir kilim, bir koltuk, 2 sandalye, bir tahta masa ve bir yatak. Haa bir de ocak (şömine) . O kadar sıcakk ve bunaltıcı bir hava varki, nefes almakta zorlanıyoruz. Güneş, tepeden yakıcı ve boğucu bir ısı yayıyor. Deniz, muhteşem güzellikte ışıl, ışıl parlıyor. Fakat o sıcakta, suya girmek iyi bir fikir gibi gelmiyor. Ormanda yürüş yapmaya karar veriyoruz. Çevrede başka bir ev yok. Biraz kasabanın dışında, tenha bir yer burası. Üzerimizde şortlar, tişörtler, ayaklarımızda sandaletler, ellerimizde birer pet şişe su, olduğu halde yürümeye başlıyoruz. Adeta bir keşfe çıkıyoruz. Çılgınca geliyor sonradan bu fikir, ormanın içinde bile rehavet var. Canımız hiç bir şey yapmak istemiyor. Bir şey dışında. sıcaktan yapış yapış olmuş tenlerimiz. Serinlemek istiyoruz. Yakında, bir şelale olduğunu farkedip, oraya doğru yürüyoruz. Biraz uzak ama..
-buna değer değil mi?
O bunaltıcı hava da, dışarıda büyük bir sessizlik hakim. Hayvanlar bile sus pus olmuş. Tek bir yaprak kımıldamıyor. Sadece, şelaleden akan suyun, huzur veren sesi var. Gözlerimiz parlıyor bir an. Ve hemen üzerimizdekileri çıkarmadan suyun altına giriyoruz.

Devamını Oku
Emine Genç

Tekirdağ 153.000 Nüfuslu küçük bir yerdir. Genelde tarım ve hayvancılık yapılır. Sanayisi yoktur. Sadece çocukluğumdan hatırladığım 3,5 fabrika var. Şarap fabrikası, Tuğla fabrikası, Şeker fabrikası, Un fabrikası birde yağ fabrikası olacaktı Salat’ın. Sanırım bunların bir kaçı da şu an kapalı. Neyse efendim biz konumuza dönelim.
Bundan 35 yıl önce. 80’li yılların başı yada ortası olmalı çok fazla hatırlamıyorum. O zamanlar evlerin çatıları kırmızı kiremitliydi (keremit) . Çatılar akıtma yaptığı zaman aktarılırdı. Bu işlerle uğraşan çatı ustaları vardı. Emin Usta bunlardan bir tanesidir. Bizim çatıları genelde Emin usta aktarırdı. Onu iyi tanırdım, çünkü her geldiğinde bol, bol sohbet ederdik. Yani o anlatır ben dinlerdim, ona çay yapardım. Çayı çok severdi, çaysız duramazdı hiç. Yaşıyorsa kulakları çınlasın, öldüyse Allah rahmet eylesin. Amin!

1984 Çiftlikte ki ikinci yılımız. Çatı koca kış akıttı. Babam, yaz gelince Emin ustayı getirdi her zaman ki gibi, ilk sorduğu çay var mı  oldu. Efendim neyse.. Ben heyecanla Emin ustanın anlatacağı yeni hikayeleri bekliyorum tabii. Çok güzel kıssalar ve hikayeler anlatırdı. O kadar hikayeyi nereden ve nasıl öğrendi bilmiyorum ama, onu dinlerken zamanın nasıl geçtiğini, bir türlü anlamazdım. Aklımda kalan bir iki tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Unutmadan. Ama önce Biraz Emin ustadan bahsetmek istiyorum. 50’li yaşlarda zayıf, sarı tenli, yaşına göre de baya göçkün bir adamdı. Her sözü espiriliydi. Güler yüzlü ve şakayı seven bir adamdı. Başındaki kasketini hiçbir zaman çıkarmazdı. Ona dışardan bakan iki büklüm bir ihtiyar sanabilirdi ama o çok çalışan, işini de iyi yapan bir adamdı. Anlattığı hikayeler ise onun bonusu gibiydi.

İşinin arasında bana seslendi.

Devamını Oku
Emine Genç

Ne bir diz buldum
Hüznümü yaslayacak,
Ne de bir şefkat gördüm
Acımı okşayacak.
Kanatlarım elbet vardı,
Yerlerinden, hunharca

Devamını Oku
Emine Genç

Bazen;
İnsanların yüzündeki gülümsemeye bir anlam veremezdim, sanırdım ki, hayat sadece acıdan, gözyaşından ibaret. Öyle aptal, aptal manasızca İnsanları izlerdim ve kendi kendime düşünürdüm. Hayat bu kadar berbat iken ve yaşanılmaz iken Dünya.. İnsanlar acılara nasıl gülebiliyor. Onların gülüşleri bile beni, incitir ve kırardı, hiç kimseyi anlayamaz, beni anlamıyorlar sanırdım.
Oysa anlaşılmaz olan ve hayatı anlayamayan bendim. Şimdi kendi kendime tebessüm etme provaları yapıyorum. Hayata inat, hayatı olduğu gibi görüp, sadece gülüp geçmek için. Şunu unutmamalıyız ki, biz izin vermediğimiz sürece bizi hiçbir şey incitemez ve kıramaz.

Sonra;
Pencerenin önünde durup dışarıya bakıyorum. Ilık, hafif şiddetli bir Rüzgar esiyor, içeriye dönüp Müziğin sesini açıyorum. Ve pencerenin içine oturup, saçımın bağını çözüyorum. Dirseklerim, pencerenin demir parmaklıklarına dayalı. Ellerim çenemin altında, başımı yukarı kaldırıp gökyüzüne bakıyorum. O anda rüzgar yüzümü okşuyor, saçlarımı dağıtıyor. Derin bir nefes alıp, gözlerimi kapatıyorum. Sonra, bakışlarımı tekrar gökyüzüne kaydırıyorum.

Devamını Oku
Emine Genç

Ben; Kırık kanatlarımla belki uçmayı başaramadım, ama her şeye rağmen, hayatta kalmayı bildim. Onca sevgisizliğe, Onca Kahpeliğe rağmen sevdim.
Başımı koyabilecek, bir omuz bulamasam da, tutunduğum her dal elimde kalsa da, vazgeçmedim. Çünkü nefes aldığım sürece umut hep olacaktı. Sen! sesimi, soluğumu kestin.
O kadar yordu ki bu sevda beni..dizlerim taşıyamıyor yorgun bedenimi. Biraz toparlanayım. Kendimde gidecek gücü bulduğum an, gideceğim bu sevdadan. Umurunda olmayacak biliyorum. Belki adımı bile hatırlamayacaksın. Ve ben gidişimle; bir kez daha kaybetmenin acısını yaşarken yüreğimin derinliklerinde. Hayat her zamanki gibi akıp gidecek zamanın selinde.
Söylenmiş ve söylenememiş tüm sözcüklerim sana dair. Sen istemesen de, sevmesen de bu yürek sana ait. Sen içimde tertemiz kalmış, bozulmamış duygularım, sen kirletilmemiş tenimsin, Benimsin!
Hani bazı şarkılar vardır, ilk dinlediğinde sana bir anlam ifade etmez, fakat zaman içinde dinledikçe, o şarkıyı anlar ve seversin. Hatta dinledikçe daha çok sever hiç bıkmazsınız. İşte bazı insanlar da vardır ki, aynen bu şarkılar gibidir, hayatına girdiğini anlayamazsınız. Onu dinledikçe anlar, anladıkça daha çok seversiniz. Sonra bir bakmışsın ki o kişi hayatının bestesi olup çıkıvermiş. Vazgeçemezsiniz.
Dinlenilmek istiyorsan eğer,bir kere olsun dinlemeyi dene. Anlaşılabilmek için anlayabilmek gerekli önce. Sevilmek güzeldir ama sevmek daha güzeldir. Sevilen kadar kibirli olmaktansa, seven olup acz içinde olmak evladır. Almadan verebiliyorsan ne mutlu sana, alıpta veremiyorsan yazık sana.

Devamını Oku
Emine Genç

Bir çocuk ağlıyordu geçmişte

Korkunun izleri iriydi gözlerinde

Yaşlar kirli yanaklarında
Çamur deryası olmuş akıyordu

Devamını Oku
Emine Genç

Sen; senin için ölenle ölürsen, ölümün de bir anlamı olur. Değmeyen biri için ölsen de, ne dert olursun ona, ne de tasa. Hayatını yaşar doya, doya. Ne de olursun umurunda.
Acısıyla, tatlısıyla, iyisiyle kötüsüyle ama nesiyle? Nefesiyle umuduyla hayat devam ediyor. Önemli olan düştüğün yerden kalkacak gücü bulabilmen. O da Allahta var. Sırtını sağlam yere daya ve Allahtan başka kimseye güvenme. Sadece yaşamana yetecek kadar olsun, sevginde, inancında, güveninde. Seni senden almalarına izin verme. Çünkü sen bile kendine ait değilsin.
Doğduğunda aileni seçme şansın yoktur. Gayri ihtiyarı sever ve güvenirsin, çünkü başka seçeneğin yoktur. Ve daha sonra tanıyacağın insanlara güvenmen ve sevmen ailenle olan ilişkilerinin gücüne bağlıdır.
En sevdiklerin tarafından hüsrana uğratıldığında bu güvenin zedelenir. Ama inancın sayesinde başkalarına, güven duymak, sevmek, inanmak istersin. İşte film asıl bundan sonra başlar. Darbe, darbe üzerine gelir, sen ısrarla devam edersin sevmeye, güvenmeye. Çünkü İnsan sevmeden ve güvenmeden hayatına devam edemez. Yalnız yaşayamazsın. Birilerine mutlaka güvenmek zorundasın ne pahasına olursa olsun. Bazen ailede başlayan bu sarsıcı hayal kırıklığı hayatınızın tümünde tekerrür eder. Pes etmek istersiniz, vaz geçersiniz ve içinize gömülür her şeyden elinizi ayağınızı çekersiniz. Bu öyle bir yazlnızlıktır ki, kendi sesinizi bile unutabilirsiniz. İnsanlardan ürker hale gelirsiniz. Kendizi uzaylı gibi hisseder ve hiç kimsenin sizi anlamadığını düşünürsünüz.
Bir gün birileri sizi keşfeder. Birden bire ilgi odağı olursunuz. Kabuğunuzu kırmayı başarır, o herkesten sakladığınız dünyanıza ansızın sızıverir, artık içerdedir. Sizi öyle sarar sarmalar ki, o koskocaman yalnız dünyanızda her şeyiniz olur. Yeniden güvenmenin, sevmenin sizi ne kadar mutlu ettiğini düşünürsünüz. Sanki bir rüya gibi ve hiç bitmesin istersiniz. Ama her güzel şey gibi bir gün o da biter. Hiç anlamadığınız bir sebepten aniden size karşı tavrı, ilgisi değişebilir. Belki de tüm ilgi yalnızca bir meraktır, sizi tanıyıncaya kadar. O kendi egosunu tatmin ederken, sizde yaptığı değişikliklerin farkında bile değildir. Sizin ne hissettiğiniz yada ne düşündüğünüz onun umurunda bile değildir. O merakını gidermiştir. Alacağını almıştır artık çekip gitme vaktidir.
Ardından büyük bir boşluk, vaz geçmişlik hissi, terk edilmişlik, acı, gözyaşı ve işte o bir süredir unuttuğun yalnızlık seni beklemektedir. Hoş geldin der sana büyük bir özlemle. Öyle büyüktür ki hayal kırıklığın, yaşamaktan soğursun, nefret edersin her şeyden ve an gelir hayatına son vermek istersin, çünkü sana göre her şey bitmiştir, sona gelmiştir. Düşünemezsin o an hayatının ve bedenin bile sana ait olmadığını, bir emaneti taşıdığını. Sadece sarsılmışsındır. O an aklına o gelir seni yaradan, her düştüğünde elinden tutup kaldıran. Sen onu terk etsen de, seni terk etmeyen, yalnız bırakmayan. Sana bu hayatı ve tüm nimetleri bahşeden “Rabbin” Utanırsın düşüncelerinden. Gözyaşları içerisinde ona döner ve dua edersin. Allah’ım! Kalbime senin aşkından başka aşk nasip etme. Beni senden başkasına muhtaç etme. Amin..

Devamını Oku
Emine Genç

Boğazıma takıldı sensizlik, yutkunamadım.
Hatırlamıyorum; kaç kez ateşledim silahımı
Alnının tam ortasından vurdum da ayrılıkları
Yinede duygularımı öldürmeyi başamaramadım.

Gitmek istiyorum buralardan

Devamını Oku
Emine Genç

Sevdalım olur musun?
En karasından, hasından
Nedamet duymadan
Dûalara sığınarak
Ezberleri bozarak
Neden, niçin, diye sormadan

Devamını Oku
Emine Genç

(I)
Dört şubat ikibinonüç
Akrebin, yelkovanın kayıp oldugu bir vakit
İsimsiz düşlerimin dilsiz kahramanı
Yutkundu ve sustu usulca
Kaçmak istediğim de her adım onaydı

Devamını Oku