Kan bağımız var ama, can bağını kopardın
Güzelim sen beni, üç kuruşa harcadın
Şimdi boşa yalvarma, beni çoktan kaybettin.
Kazandığın liralarla, yeni kardeş al kendine
Sinsi ve amansız bir yalnızlık bu,
Tedavisi mümkün olmayan bir hastalık gibi.
Sessizliği dinliyorum gözlerim kapalı.
Kaldırımlardan çıt çıkmıyor.
Sadece yarasa çığlıkları
ve geceyi yırtan bir ses duyuluyor,
Acının bir dili yoktur
Sızısı vardır en ıslağında gözlerin
Ve ortasında yüreğin.
İşte sana kelimelerimi paket yaptım
Cümlelerimi süsledim gönderiyorum
İkraaaa!
İşimi ancak bitirebildim. Kahvemi aldım ve geçtim klavyenin başına. Yazıp yazmamak arasında, geldim, gittim epeyce. Ama yazmazsam, içime dert olur.
Ben gündüzün bir kısmında uyur, gece genelde uyanık gezerim. Bu nedenle dışarı pek çıkmam, işim haricinde. Bu gün yine, bir işim dolayısı ile dışarı çıkmam gerekti. İkindiyi kılıp, hazırlandım ve çıktım. Hava bunaltıcı. Mecburen az serinlemesini bekledim.
Neyse.
Metroya bindim. Aslında her zaman gördüğüm bir manzara ile karşılaştım. Bir türlü görmeye alışamadığım türden. Zaman o kadar çok değişti ki, insanlar da. Bakıyorum yaşlılar ayakta, gençler koltuklarda (!) Yer yoktu tabi, ben de ayaktaydım. Hiç de sorun olmadı bu zamana kadar, benim için ayakta durmak. Derken önümde bir koltuk boşaldı. Eh yaş itibari ile az bir şey kıdemli olduğumdan önceliği bana verdiler. Oturdum. Teşekkür ettim. Yanımda da 25 yaşlarında, genç bir hanım oturuyor. Pek çevresiyle alakalı değil, bu belli oluyor. Bir durak sonrasında, orta yaşlı bir hanım bindi metroya. Elleri epeyce doluydu. Biz zaten kapının yanında oturuyoruz. Gençler hiç oralı bile olmadı. Kimi takmış kulaklığı müzik dinliyor, kimi kitap okuyor (buda nasıl bir adetse sanki sırf gösteriş için kitap ellerinde) Tabi ben 35 yıldır herkese yer vermeye alışkın olduğumdan dolayı, kalkıp yer vereyim diye aklımdan geçirdim. Fakat madalyonun diğer yüzü de var. Kadın ben senden yaşlı mıyım ki, diyebilir. Bir an olsun kendimin onun yaşında olabileceğimi düşündüm. Yanlış anlamasından çekindim doğrusu. Fakat, hiç kimse yer vermeyince de üzüldüm. Ben böyle yer vereyim mi, vermeyeyim mi, diye düşünürken, diğer duraktan, daha genç fakat elleri kolları, epeyce dolu, ayakta durmakta zorlanan, bir hanım daha bindi metroya. Dayanamadım, hemen kalktım. Dedim,
- ikinizden biri otursun sizin yükleriniz var.. Kadıncağız ister istemez, bir nevi de utanarak oturdu. Yanımda oturan genç hanım hafif bozulur gibi oldu. Suratının rengi değişti birden, ama fazla bozuntuya vermedi. Başka şeylerle ilgileniyormuş gibi yapmaya başladı. Hatta bir ara bize arkasını döndü. Cama yapıştı, dışarıyı izledi. Benim burada dikkatimi çeken şey ise, benim yer vermemin o hanımı rahatsız ettiği oldu. Bilemiyorum belki bir an oda yer vermek istemiş, sonradan vaz geçmiş olabilir. Vicdanen öyle rahatsız oldu ki, bu her halinden belli oluyordu. Bir ara tebessüm ettim o hanıma. Ikına sıkıla, yola o şekilde devam etti.
Biliyor musun..?
Aradığım aşkı buldum sonunda
Artık eskisinden daha çok sevdalıyım
ve daha bir yaman özlüyorum..
Sen; sesin duyulmasın dıye
Yastıgı bastırıp yüzüne
Bağıra bağıra, ağladın mı hiç
Yorganlara sarılıp..
Nefesini tutup..
Ölmek istedin mi?
*yürek gece yamar yırtıklarını
sessizce söyler yalnızlığın şarkısını
dilimin ucunda hüzzam bir acı
avuçlarımda kanar peşrev.
*değişmez mi kaderim.
Hani inandıkların
Sevdiklerin nerede?
Yerden bitme mantarmıydın ki
Seni öksüz.. seni yetim bırakıp
Birer birer terk edip gittiler.
Dereler gibi çağlayıp, sana doğru akmadım mı
Gözüm süzüp gözlerine, sevda ile bakmadım mı
Bir köz istemiştin benden, aşk ile nâr'a yakmadım mı
Söyle hele sevdiğim de! sevda başka nasıl olur?
Gelişi güzel cümleler kurup
Mısralar dolusu saçmalamak istiyorum.
Kıtalar arası yolculuklarım da
Azıksızım.
İsyanlar biriktiriyorum önce
Gündemi ve "insanı" meşgul eden tüm kirliliğe, nefret ve ayrıştırma diline rağmen, "ağız tadıyla" iyi bayramlar dilerim...
Saygı, sevgi ve muhabbetle...
Mustafa Bay
Daha güvenli, daha huzurlu, daha "insancıl" yarınlar dileği ile..
Anneler Gününüz kutlu olsun...