Abdurrahim Karakoç, öncelikle âşık bir insan. Çoklarının uşaklığı seçtiği, doğruluğa ve doğruya yakın olmamak için köşe bucak kaçtığı dönemlerde bile âşık. Hakka, adalete, erdeme, ezeli olana daha aklının erdiği, dilinin döndüğü ve kelimeleri cümleler haline getirip kâğıda aktarmaya başladığı günlerden bugüne kadar hep aşkla bağlı kalmış yaşayan gerçek bir âşık…
Ömrünün her karesinde, söylediği türkülerin bestesi de, güftesi de, özü de, sözü de hep gerçeklere ayarlı. Notasında kulak tırmalayan ses, rotasında insanı ürküten ve endişeye, kuşkuya sevk eden bir işaret, cümlelerinde yerini sevmeyen, çiğ ve iğreti bir kelime yok. Sırat-ı müstakim üzere olmayı ve hep öyle kalmayı kendisine en büyük şeref, şan ve baş tacı bilen, yönünü de yorumunu da kıbleye dönük tutan, ömrü boyunca yatan taşları mesuliyetini idrak etmiş, manevî değerlerle kendini donatmış vatandaş haline getirmeye uğraşan, maveraya ve mâneviyata sırtını bir kere olsun dönmeyen, kitaba uymak yerine işlerini kitaba uydurmayı önemli bir özellik gibi gören bunca insana rağmen hep kutsal kitaba ve onun emirlerine uymayı en büyük saadet bilen bir yürekli insan.
Yüklü duygularla yazdığı yazılarda da, sözü en keskin ve etkili bir şekilde muhatabının anlayacağı bir biçimde dillendirdiği buram buram vatan, millet ve memleket kokan, insanı yüreğinden yakalayıp yükümlülüklerini kuşandırarak yükseklere kanatlandıran şiirlerinde de hep akıllı bir cesaretin bizzat kendisi görülür.
'Bütün Kur'an'ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalı'nın gözünde Osmanlı'yız, Osmanlı, yani İslâm' (s.9) .
'Hıristiyan için tek düşman biziz' (s.9) .
'Zavallı Türk aydını... Batılı dostları alınmasınlar diye hazinelerini gizlemeye çalışır. Sonra unutur hazineleri olduğunu' (s.9) .
1) Irmaklarında, denizlerinde, göllerinde yüzdüğümüz, çayırlarında güreştiğimiz, bağlarında bülbül seslerini dinlediğimiz, ovalarında koşup obalarında konakladığımız yuvamızdır, yurdumuzdur.
2) Kuvvet, gıda ve enerji kaynağı yuvamızdır, yurdumuzdur.
3) Tüm mutlu, sağlıklı günlerimizi üzerinde yaşadığımız yuvamızdır, yurdumuzdur.
Malazgirt,
İstanbul'un Fethi, Çanakkale,
30 Ağustos
ve
15 Temmuz ruhu;
her zorluğu aşar,
Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Melikşâh'ın âlim ve bilge veziri Nizâmü'l Mülk tarafından 1092 yılında yazılan, Büyük Selçuklu Devleti'nin bir nevi anayasası sayılan, muhtevasında hem hikmet, hem atasözü, hem peygamberlerin hikâyeleri, hem velîlerin faaliyetleri, hem adil padişahlarla ilgili hikâyeler barındıran SİYÂSET-NÂME isimli yazıldığı tarihten bugüne hayranlıkla okunan "devlet yönetimi" ile ilgili eser; çok mühim, meşhur ve faydalı bir eserdir.
930 yıl önceki devlet adamlarının faydalandığı, bugünkü devlet adamlarının faydalanabileceği fevkalade önemli ve faydalı bilgiler sunan
eserde; tarihte üstün başarılara ulaşmış padişahların, sultanların, seçkin kişilerin etraflarında her daim âlim ve bilgelerin, siyaset sanatını hakkıyla bilen vezirlerin, danışmanların bulunduğundan hareketle aynen şunlar yazılıdır:
"Büyük padişahlardan Keyhusrev, Gevderz gibi birine; İskender, Aristo gibi birine; Minûçihr, Sam gibi birine; Efrâsiyab, Bîrân (Vise) gibi birine; Guştasb, Camasp gibi birine; Rüstem, Zevâre gibi birine; Behrâm Gûr, Hurerûz gibi birine; Nûşirevân-i Âdil, Buzurcmihr gibi birine sahipti.
Bir ömür şiir yazdı,
Doğruları söyledi.
Halkından taraftı hep,
Sözü güzel eyledi.
Çalıştı çabaladı,
Abdurrahim Karakoç üstadımız; hem millî, hem insanîdir. Her iki özelliğinin besleyicisi de İslam’dır.
Milli düşünmek, milleti ve ümmeti düşünmek, milli kararlılıkla yazmak, en önemli özelliğidir Abdurrahim Karakoç üstadımızın.
Allah merhum üstadı cennette Peygamber (s.a.v) Efendimize komşu eylesin.
Amin.
"Diyalektik, insanı tarife çalıştı. Meşhur tüysüz ve iki ayaklı hayvan safsatasından siyasî, mantıkî veya sadece teessürî mahluk düsturlarına kadar bir yığın tarif..."
"İnsiyaklarımızın emrinde bulunduğumuz zaman fert oluruz."
"Tarih, sanat eserleri, gelenekler, hepsi cemiyetin süreklilik şuurudur."
merhaba hocam nasılsın nerelerdesin ???????????