Deniziyim göğsündeki martının,
Diliyim dudaklarının,
Esiriyim aşkının...
Benim alfabem sensin, adam.
Bakışın alır benden beni,
Bir yanım buz,
Bir yanım ateş.
Bir yanım su.
Tarifsizim.
Yüreğime ağır geliyor yokluğun,
Gözyaşlarım yine denizi ıslatıyor
Dilimde geçmişin kirli ayak izleri
Dudaklarımda zincirli dilim
Saçlarımda hüzün
Ve ben, gürültüler arasında kulaklarını kapamaya çalışan o masum kız çocuğu
Beynimin raylarında kaybediyorum çocuk masumiyetimi
Canim
Bugün sana canım diye seslenmek istiyorum.
Hani şöyle canımı çıkarıp avuçlarına bırakırcasına.
Sahi hatırlıyor musun?
Sana canım demeyeli ne kadar uzun yıllar olmus,
Oysa sevgin bir milim eksilmedi bende.
Daha dünyaya geldiğim ilk gün tanıştım seninle.
Dokuz ay sesini dinleyip, gülücüklerine…
Gözyaşlarına şahit olmak bile güzeldi anne.
Sonra bir gördüm ay parçası yüzünü…
O an anladım:
Bu hayatta hep sana benzemek istedim.
Senin adınla başlar her yeni gün,
Güneş doğarken usulca fısıldar kulaklarıma,
Yüreğimde yankılanır sesin;
Bir melodidir, içimi titreten.
Canımın içi,
Sana gelemeyecek kadar gururlu,
Seni unutamayacak kadar çaresizim.
Sen söyle, var mı unutmanın bir çaresi?
Uyusam, geçer mi yokluğunun sancıları?
Zincirli dudaklarım azat eder mi dilimi?
Seni benim soluma yazan kalem,
İnsan bazen söylediklerinin, bazen de söyleyemediklerinin altında ezilirmiş.
Ben ise söylediğim sözlerin enkazı altındayım.
Ne havam kaldı ne de suyum; çırpındıkça suya batan kelebek gibiyim.
Hayatın havuzunda çırpınıyorum ama nafile.
Ne o kanatlarla uçabilirim ne de bedenimi kurtarabilirim.
Size çiçekli böcekli şiirler yazmak istiyorum ama,
Çiçekleri soldurup böceklerimi öldürdünüz.
Umuda kelebekler uçurayım dedim,
Kelebekleri kaçırdınız.
Şimdi söyleyin,
Ben mi suçluyum,
Ben sana yarım,
Ben sana yaralı,
Ben sana umutsuz,
Ben sana mutsuz gelmiştim.
Ciğerimi yaktın...
Ciğerimi yakan ciğerin yansın!
Hayranınım deniz hanım
Siz İzmirlisiniz galiba. Ben de Aydınlıyım, hemşeri sayılırız. Birbirimizi takip etmeye yorumlamaya ne dersiniz?
Dost selamlar.