Geçen hafta boşverme hoşgör hayatı dedik. İyi güzel de herşeyi hoş görmek, doğru mu? Bazılarınız hoşgörüsüzlüğü de mi hoşgörelim? Hayır, bana göre. Neden mi? Çünkü insanoğlunun içinde BEN vardır. O BEN, insanın kişiliğinin özünün bir parçasıdır. Yaşanılan olumsuzlukları kendi süzgecinden geçirip hoş görebilir. Ama hoşgörüsünün istismar edildiğini farkettiği an, bakış açısı değişir. Bir başka insan oluverip karşımıza çıkar. Hoşgörüsüz davranışı asla hoşgörmez. Görürse; anlarız ki o kendine özgü duygularını köreltmiştir.
Karşımızdakine saygımız, onun bize gösterdiği saygı kadardır. Karşımızdakinin yaptığı saygısızlığa göstereceğimiz saygı; kendimize olan saygısızlıktan başka bir şey değildir.
Duygularını bastırarak, kendine eziyet çektirmekten başka ne olabilir.
Karşındaki; edepsiz, uygunsuz, kırıcı, aşağılayıcı, ve toplum içinde kişiliğini rencide edici davranırsa; senin hoş görmen beklenemez. Kimsenin hoşgörmesi beklenemez.
Hangi kurumda, işte veya hangi yerde olursak olalım.; Saygı bekliyorsak karşımızdan, biz de onlara saygı gösterelim. Kişilerin haklarına, duygularına saygılı olalım. Çünkü aynı davranışı da onlardan beklemenin hakkımız olduğunu bilerek.
Öyleyse arkadaşlar, hoşgörüsüzlüğü hoş görmeyip böyle davranan insanları BOŞ görelim.
Sen gittin ya
İstanbul’un göbeğine
Buralar sensizliğe mahkûm
Sessiz ve boynu bükük
Bense… hala arıyorum
Gizemli bakışını her yerde
Hayat bazen küçük, bazen de büyük süprizlere gebedir. Hiç beklemediğiniz an, iyi veya kötü süprizlerle karşılaşırsınız. Bazen de hedef koyarsınız geleceğinize ve her engeli tek tek aşacağım dersiniz. Bazen başaracağım diye yola çıkarsınız, beklemediğiniz tuzaklarla karşılaşırsınız. Bazen çalışırsınız küçük bir teşekkür beklersiniz bir de bakarsınız ki gözünüzün içine baka baka başkasına teşekkür edilir. Hayat, böyle garip olaylarla doludur.
Bazen ıssız yerlere gidip uzansam, hiçbir şey düşünmesem dersiniz.
Denizdeki dalgaları seyretsem ya da ormana gitsem saatlerce dolaşsam; sorunları unutur muyum?
dersiniz. Ama döndüğünüz de o sorunlar, orada sizi hazır bekliyor olacaktır.
Göçmüşlerdi,
Binbir güçlükle doğudan.
Karşılaştılar,
Portakal bahçelerinde.
Kaynaşmıştı,
Zamanla yürekleri.
Ey insanlığın
karanlık yüzü
kapatsan da gözlerimizi
sıksan da boğazımızı
parçalasan da yüreğimizi
çalsan da umutlarımızı
Yıllar önce bu ulusun yeniden uyanışı için verdiğimiz mücadelenin, bugünkü halini görünce nerede hata ettik? Nerede bu tür gelişmelere zemin hazırladık? Diye düşünmeden edemiyor insan. Yoklukların onurlu yaşamak için geleceğe mirasın sonucu bu mu olmalıydı?
Nice zorluklar içerisinde, yokluklara meydan okuyarak; önce askeri, sonra siyasi ve ekonomik zaferleri ulusça göğüsledik. Başardık. Geleceğe miras bıraktık. O yokluk arasında dahi yabancıların elindekileri tek tek satın aldık. Kendi ayakları üzerinde duramayan ulus, esarete ve yok olmaya mahkûmdur diyerek, bağımsızlığımızı her yönüyle pekiştirmeye çalıştık.
Cumhuriyetimizin ilk on yılına gelindiğinde, az zamanda çok büyük işler başardık. Çok büyük aşamalar kaydettik. Bugün görüyorum ki; limanlar, iletişim, bankalar, verimli tarım arazileri tek tek yabancıların eline geçmiş. Yabancı hayranlığı yurdun dört bir yanını sarmış. Yabancı ekonomik güçlerle birlikte olmak itibardan sayılmış. Birçok konuda acz ve kararsızlık ruhu sarmış. Geleceğe olan umutları karamsarlıkla dolmuş. Bu hal ve durum karşısında ulusum perişan, ekonomik yönden zayıflatılmış, geçim derdiyle kendi haline bırakılmış, ülke bütünlüğü ve değerleri sorgulanır olmuş. Bu hal ve durum, onurlu Türk ulusuna yakışmaz. Bağımlı yaşamak ulusun karakterinde yoktur. Özgürlük ve bağımsızlık Türk ulusunun karakteridir. Tarihler boyunca özgür ve onurlu yaşamış Türk ulusu, bu tür oyun ve tuzaklardan kurtaracak gücü yüreğinde vardır.
Hani bir bıçak değince, yanar ya canımız. Hani bir bıçak değince, kan sıçrar beynimize. İşte, bazen yaşıyoruz kaçınılmaz değmelerin, içimizden dışa vuran yankılarını. Son yıllarda hep darbeler alıyoruz; sağlı, sollu üstümüze...
Geçen gün, bir öğretmenin gözyaşına tanık oldum. Etkilendim. Ağlıyordu geleceğimiz olan çocuklarımız için. Aslında benim de zaman zaman gözyaşlarım olmuştur karanlıkta. Hep saklamaya çalışmışımdır, içimde yaşattığım duygularımı. Hep gizlemeye çalışmışımdır, beynimdeki fırtınaları. Bazen bir hüzün çöker içime, vururum kendimi çocukca küçük bir davranışa. Erir gider, aradaki gerginlikler içimden.
Siz hiç hissettiniz mi bilmem? İçinizde sanki ikinci bir ben olur, sana “Dur.” der bazen. Buna kimileri vicdanın sesi diyor. Ama o vicdan bazen senin yapacağın işleri bile engelliyor. “Dur“ der. “Sana yasak bunlar.”, “ Dur “ der aba altından gösterek. “Sen hizaya geç. Yoksa hafifçe dokunurum ucundan sana.” Ama fazla kaçırır da değerse kemiğe. İşte o zaman, ne suskunluk kalır, ne de içe atmalar ben de. Volkan olur, yakar kendini kızgın yürekler arasında...
“Durdurun dünyayı inecek var.”
“Nereye ineceksin? İnecek yer mi var? ”
Her tarafta kan var. Vuran vurana. Katledilen katledilene. Üç günlük bebekler katlediliyor. Doğmamış bebekler, anne karnında yok ediliyor. Dünya uyuyor,seyrediyor. Vurdum duymaz bir dünyada yaşıyoruz. Gidecek yer yok.Başka bir dünyada yok. Dünya koca bir hapishane ve biz mahkumuz; serserilerle,vurguncularla,insanları havyan kadar bile değer vermeyip katledenlerle, katillerle,kendini satanlarla,sattıranlarla, dolandırıcılarla,iyisiyle,kötüsüyle ve daha niceleriyle yaşamak zorundayız. Malesef başka yer yok.Aşağısı boşluk,yukarısı boşluk kalmışız orta yerde. Kendimizi bugünde ölmemiş yaşıyor görüyorsak,şanslı sayıyoruz biçare.
Dünyanın çivisi çıkmış,yerine takacak yok. Dünyada sıradan bir olaymış gibi katliamlar yapılıyor. Banamısın diyen yok. Dünyanın çivisi çıkmış, kaybolmuş bulan yok. Gören,duyan yok. Kör,sağır olmuş, bilen yok.
HAYAT ÇETELESİ ÇİZGİLERİNDE DOLAŞMAK
Bir sabah uyandığımızda, gün boyu neler neler yaşıyoruz hiç düşündük mü? Kimimiz düşündü, kimimiz düşünmek bile istemedi.
Hayat çizgimiz içinde kurulan bir çetele mi ki her gün bir çizgi atıyoruz? Yaşadıklarımız içinde; sevinçlerimizi, acılarımızı, sevgilerimizi, korkularımızı ve kızgınlıklarımızı birebir yaşayıp; yaşam çetelesine bir çizgi daha mı ekliyoruz? Yoksa sanal bir âlemin kurgusu içinde mi kendimizi avutuyoruz?
Sokakta dolaşan insanlara bakıyorsun; kiminin yüzü asık, kiminin yüzü güleç, kimi de ürkek ve ezgin. Kimi çöpte arıyor ekmeğini, kimi çocukluğunu yaşamadan, elinde bir simit dolaşıyor sokak sokak. Kimi kral zanneder kendini, çevresindekileri ezer parasının verdiği cesaretle. Kimi kimi, kimilerle doludur hayatta çeteleye çizilenlerle, yaşananlar...
Hani, bir yaprak düşer ağaçtan, sonbaharın verdiği hüznün, ağır ağır insan yüreğine işlenen yaraları gibi…
Hani, bir denizin dalgası kabarır ya, insanın içinde durduramadığı, engelleyemediği duygular gibi…
Yeni bir yıla az kaldı. Giden koca bir yılın ardından, şöyle bir tebessüm edelim. Düşünelim içimizden biraz. Neler istedik, neler yaşadık? Ya da koskoca bir yıl içinden, ne hayaller kurduk? Ne sevinçler, üzüntüler yaşadık? Hepsi bir yana, sevdiklerimizle neler gerçekleştirdik? Koca bir yıl bize ne kazandırdı? Ne kaybettirdi? Hiç düşündük mü?
Ha gayret! Bitiyor. Az kaldı bir yıl daha yaşlanmaya.
Ha gayret! Bir yıl daha ömrümüzden, ömür vermeye.
Yollar da ne yollar; Çoğu yer yamalı bohçaya dönmüş halde karşımızda.
Merhaba degerli dost güzel üsad,
Güzel siirlerinden bazilarini okudum.
Bu forum alanindan basarini kutlamak ve sizi tebrik etmek istedim.
Nice basarilar ve siir dolu günler dilemek istiyorum.
Bu güzel calismalarina devam diyorum ve yürekten kutluyorum.Bu güzel eserlerini siir sev ...
O Bir Seven O Bir Gönül Dostu
Bütün Dostlar Güzel Hatıralar Hatırlatsın
Beni Size Sizi Bana Ölürsek Bir Fatiha
Ölmez İsek Hepimiz Hepimize Ebedi Hatıra