Ey sevgilim!
Öyle bir yanarım ki,
Bu ateşi; ne sabah rüzgârı
Ne de; Nisan yağmurları söndürebilir.
Sana öyle bir vurgunum ki,
Her şeyden vazgeçtim.
Çöl ateşinde
Yansa bu beden
Rüzgârlar
Savursa küllerimi denize
Oradan dalgalar kıyıya atsa
Ve
Denizler deryalara, dağlar sıradağlara
Taşırdı sesimi…
Ve bir bahar yağmuru gibi
Şarkılar söylerdim tertemiz.
Islak bulutlar geçer kapkara,
Ona damla iken bandım,
Meğer derya sende imiş.
Yanlış yazılara kandım,
Meğer ferman sende imiş.
Ben derim, kendime derim,
Yakamoz mehtapta üstüne durdu,
Sahilde dalgalar bir hırçın oldu,
Martılar sürüyle sahile vurdu,
Sen gittin gideli mertlik kayboldu.
Beyaz papatyalar kirlerle doldu,
Günahlara dalmış giden, katarları fitne çeken
Her tümsekte tökezleyen, yalana “hakikat” diyen
Mahremini kıskanmayan, atasından arlanmayan
Bana “çirkin” diyen gönül, sen güzeli görmüş müsün?
Karnı tokken ahkâm kesen, ilimleri şirke giden
Haykıran bir hakikat,
Duymadınız mı?
Hani…
Yanı başınızdan gelen!
Sahi…
Kahkahalarda mı?
Herkes bir meseleye farklı farklı bakmakta
Çözüm mü? Rafta kalmış hilesi kin saçmakta
Ana, baba ve evlat birbirinden kaçmakta
İzan utanç kalmamış, varlık şehvet kokmakta
Yalan mı? Hakikat mi? Akıl yolda şaşmakta
Ruhuna
“Hafakanlar” basınca…
Demir mi atarsın yalnızlığa?
Hayallerinle mi yaşarsın?
Hâlâ
Buharlaşmak mı istersin bulutlara?
Yalnız mı esersin rüzgâr?
İçimdeki dağın; eteklerinde!
Yoksa?
Kovuğuna mı girersin; ruhumun!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!