Hürriyeti koklamak, ufukları bir daha yoklamak isterim. Matemleri içimde saklamak, kızılca feryatları oklamak isterim. 30 Ağustosları yüreklerde şoklamak, masum çığlıkları aklamak isterim.
Bilir misin, ülkemin boğazına zincir takmak; Keyfince sıcak denizlere akmak isterler!
Doğrul derim, Ey Türk! Üç kıta, üç deniz; zehir ambarı sanki! Yılan kusmuğunda zaman, akrep dansında elaman!
Kafkaslar; kaslar gerilmiş! İnsaf, vurgun yemiş! Asır, esir zembereğinde dönerken; zemheri suratlar sükûta namlularını çevirmiş!
İnancımız, “Kinin olduğu yerde din yoktur” der. Kin ve kindarlık, dünyanın üzerinde bir kezzap ateştir sanki! İfratın nöbet tuttuğu, tefrikin kolluk görevi yaptığı derya denizler! Dalgalar arasında, “denizleri oluk oluk yakacak” direngi kırılmış kıyamet sirenleri!
Doğu’nun makûs talihi midir, balam! Bir zamanlar, işgalin soğuk yüzünü yaşamış! İşgal acıları yetmezmiş gibi, arkasına Rusya’yı ve bütün batıyı alarak, yürekler yakan katliamlarla vahşetin en acılarını taşımış! Tarihe şehadet edecek eserlerin mezalim bir ruhla yerle bir edilmiş! Eşkiyalar sofrasında paralanan/ kıymık kıymık doğranan masumiyet abidesi, Ey Soluğum! Zincirlerin kırıldığı günleri hatırla, Ey hafızam!
Bizde, kan dökücü için, ‘gavur gibi adam! ’ derler
Bir işe yaramaz için, ‘çamur gibi adam! ’ derler
Bütün marifet pişmede, ‘adam olmadan…’ geçmede;
Akıldan öte gidene, ‘zulme memur adam! ’ derler…
Görün, Ey dost ve düşman
Bu toka, Türk tokası!
Vatanımın iki yakası,
Aşılır, dağlarım var!
Şefkate gider yollar!
Yollar, nedamet kokar!
Havasının pas tuttuğu, akılları sarhoş ettiği, duvarların loş, Kısık seslerin ‘zar sesleri’ arasında boğulduğu, izmarit dumanında nefeslerin soluduğu benim neslimi hançerleyen bir kahpe manzara; ‘—harsımın naşını kaldıran’ ülkemde giderek kangren haline gelen, zamanı katleden! ..
Daha ne diyeyim ki! .. Şuuru, masa başına kilitlemişse, eğer bütün yansıması insan bedenine kahır ise; zamana, mekana ve de insana ağırlık veriyorsa; bu topluma en büyük hastalık olarak körlük ve sağırlık getiriyorsa, bütün bunlarla birlikte; ‘—Elazığ Okuyor’ kampanyasının, ‘—mukaddes bir dava’ olduğunu bir daha vurgulamak isterim.
Bu davaya öncelikle, Elazığ insanının nasıl dört elle sarıldığını; 15 Mart 2007 Tarihinde Elazığ F.Ü. AKM’ de düzenlenen toplantıda bir daha yaşadım! .. 850 kişilik salon, tıklım tıklım, hınca hınç dolu! .. Salona giremeyen yüzlerce insan! ..
İki saat süren program akışı içerisinde, bütün katılımcılar, ‘—pür dikkat’ sanki koltuklarına çivilenmiş, ‘—nurdan heykeller’ Ve bütün tebessümü ile kanatlanan ‘—sessiz dalgalanma’
Projenin mimarı, Elazığ Valisi Muammer Muşmal nerede ise, ‘—bir yürek çarpıntısına’ dönenen çalışma hakkında bilgiler veriyor! 13. asrın kutbu diyebileceğimiz Mevlana’dan özge bir misal getiriliyor; “Zihninde yer etmeli şu hakikat her ferdin/ Sahibi cehâlettir cemiyetteki her derdin”
Bir işe başlarken orada yüreğiniz, sevdanız olmalı…
O sevda bir gaye, bir ufuk olarak büyümeli…
Yürümeli koca bir tarih! .
Kendi gönül iklimiyle buluşmalı! .
Hazar’da, kimler buluştu?
Söyler misiniz? .
Hakkı hak bilip tutmayan utansın
Sözü sohbet bilip uymayan utansın
Dil gönlün aynası, aklın terazisi;
Kalemi sır bilip susmayan utansın..
'Geciken adalet’ adaletsizliğin kendisi
Cürmü meçhul cinayet, sahipsizliğin kendisi
Ayak sesleri soluklarıyla uzaklaşmada;
Gel gör ki kaldırımlar takipsizliğin kendisi…
MİLLİ EĞİTİM YAYINEVLERİMİZİ İSTİYORUZ! ..
Bu ülkede, bu vatan coğrafyasında birçok şeyleri hazmettik, ‘—Ya Sabır’ dedik sinemize çektik ama. 70 milyon nüfusunun nerede ise, %60’ları genç, enerjik ve dinamik bir yapıya sahip şu cennet misali ülkemizde, ‘—MİLLİ EĞİTİM YAYINEVLERİNİN KAPATILMASINI SİNDİREMEDİM’
Buradaki tepkim veya tavrım, ‘nefsanî’ değil ve asla, ‘—ben’ odaklı olamaz! Milli hislerim bizleri tabii olarak zorluyor! .. İşsizliğin çığ gibi büyüme seyri gösterdiği, ‘—okuma alışkanlığının’ eğlence-magazin kültürünün baskısıyla sürekli sarsıntı geçirdiği ülkemde elbette, ‘—kütüphane’ sevdasının, ‘—yayıncılık’ sevdasının ne kadar ön planda olması gerektiğini şartlar ve gelişmeler göstermektedir.
Buradan, âcizane, köşemizden Sayın Vekillerimize, Sayın Milli Eğitim Bakanımıza ve Başbakanımıza; anlayışlarına sığınarak seslenmek istiyorum; Devlet Kitapları Teşkilatı ve ona bağlı olarak yarım asır boyunca, ‘—kitap dünyasına’ bütün Türkiye genelinde hizmet üreten, kurumlarımız vardı; ‘—DEVLET KİTAPLARI MİLLİ EĞİTİM YAYINEVLERİ’
İlkokul Öğrencisinden, Üniversitelisine kadar bu teşkilatın nerede ise aboneleriydi. Hakkari Milli Eğitim Yayınevi’nde de, Siirt Milli Eğitim Yayınevi’nde de aynı sıcak havayı solukluyordunuz; Kitap meğerse toprak kadar, hava kadar, su kadar insana gerekli imiş! .
Kine kindara, kinlemeli
Dine dindara, inlemeli
Şühedanın diliyle Çanakkale'yi;
Yana yakıla dinlemeli...
Türküler yanık
Türk’ü söyleyen
Sanık! ..
Bir bilinmezin içinde
Kördüğüm olmuş
Abi nasılsın beni unuttunuzmu yeni gördüm sizi selam ve saygılar
Bildiğim kadarıyla Elazığlı bir şairimiz.Gerçekten çok kaliteli.Şiirlerinde etkilenmemek mümkün değil.