Ah şu hicranlı ela gözlerim gözlerim
Gözlemekten yorgun düştü gözlerim
Akkor oldu içimdeki yanan közlerim
Ne edeyim ma kes bulmadı sözlerim
Gece gündüz her an yolunu gözlerim
Ekser suret-i haktan görünürsün
Bin bir çeşit urbaya bürünürsün
Yaptığınla, her daim övünürsün
Bilesin, belki orada dövünürsün
Hizmette geri, ücrette önde görünürsün
(Mide Kanaması)
Hastayım, hasta, çorbayı içerim, tasta
Tek hakiki sevenlerim, arkamda yasta
Benim o Leyla’m daha çok genç yaşta
Çocuğum var, bağışla Allah’ım bağışla
(Bir gerçeğin öyküsüdür)
Bir güzel görmeye gittik komşuma
İki güzel birlikte çıkıverdiler karşıma
Gönül, daha ziyade küçüğüne aşina
Ne olur küçüğünü verin Allah aşkına
Eskişehir de iki katlı bir evde
İkram edilen bir çay bir pasta
Yaptı bana, bir Leylâ’ya hasta
O, tam benim aradığım yaşta
Eskişehir'de iki katlı bir evde
Şu âdemoğlu çeşit çeşit
İmtihanı da bin bir çeşit
Kimininkisi, boyuna eşit
Kimininki Evereıste eşit
Her insan, bir şeyle imtihanda
İçimdeki bir duygu sana yakınlık duydu
Seninle olan aşkımızı cümle âlem duydu
Benim de yegane istek ve arzum buydu
Ölsem gam yemem artık aşkım duyuldu
Seni beklerken neredeyse yüreğim durdu
Ben, Antep fıstığını soyamadım
Bir gül gördüm, koklayamadım
O gülün, adını dahi soramadım
İçimde bir uktedir unutamadım
Elime verilen, telli sazı çalamadım
Ellerine kınalar yakmış, Yörük kızlar
Gerdanına altın takmış, Yörük kızlar
Akşamları koynunda uyutsa o kızlar
Sevdiğim kızı vermediler, içim sızlar
Düğünlerde elele tutuşur Yörük kızlar
Nasıl ki; toprak güneşi görmediği vakit gerilir
Şair de seni görmediği vakit aynen öyle gerilir
Nasıl ki; toprak güneşi gördüğü zaman sevinir
Şair de seni gördüğü an da aynen öyle sevinir
22.12.2002-07.07
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!