Zifiri karanlıkla ayaz,
Kurşun gibi çöker
Issız ovanın üzerine…
Bir çığlık gibi yarar geceyi,
Ovadan geçen tren sesi,
Geride korkunun izini bırakarak…
Yiğidin bağrına bir ateş düşse,
Alev biter, köz bırakır geriye.
Öldü diye akbabalar üşüşse,
Bir yaralı öz bırakır geriye.
Kurşun yese akmaz, gözünün yaşı,
Kent suskun,
Gökyüzü efkarlı,
Hava puslu….
Akbabalar dolanır kentin üzerinde;
Hemen gün doğumunun ardından….
Bir ses gelir yedi bin yıl öteden,
Arkasından sonsuzluğa koşarız.
Güç alarak, Teoman’dan Mete’den,
Şimşek gibi çağdan çağa aşarız…
Maveradan başlar izimiz bizim,
Akşam karanlığı düşler,
Kaybolur sonsuzluğun sessizliğinde…
Onurlu bir duruşla
Yürümeli sevdalara,
Sevdalı yüreklerle…
Sevgidir temeli yalan dünyanın,
Öfkeye, nefrete, kine yer olmaz…
Bitmesi için şu korkunç rüyanın,
Ölüm uykusundan uyanmak gerek.
Bu toprağın türküleri söylensin,
Islak bakışlarını aradım,
Buğulu gözlerinde...
Gün batımındaki bulutların uçuk pembeliğinde...
Kendimi aradım,
Bulamadım...
Seni düşünürüm her an,
Özlemin
Acı bir zehir gibi yüreğimde.
Sıralı dağlar girmiş aramıza,
Ve bir ömür boyu uzunluğunda yıllar...
Dağın yamacındaki ıssız vadide
Kuru bir dalın üzerinde
Kanatlarının bir ucu gün batımının kızıllığında,
Bir ucu şafak vaktinde,
Yaşamın akışını izler,
Yorgun yolculuğunun sonuna yaklaştıkça...
Yolunu gözledim...!
Yaşamın ufkunda
Kaybolan yıllara veda etmeden...
Avuçlarımda düşlerim,
Loş yosun kokusunda anılarım...
Şairler,tarih boyunca yaşadıkları toplumun sözcüsü olmuşlardır.