Kesilen bilekten akmayınca kan
Kan görüp bayılan, şimdi mert oldu
Yönümüz şaşmaya başladığın an
Dünün yol bilmezi sâfî kurt oldu
Medrese mezunu, eder oldu gaf
Varlığına hediye, yazdığım bu dört satır
Üzülme üzdüm diye, kırmadın gönül hatır
Meylin mü'mine olsun, zâlime verme elin
Yüreğin de nûr dolsun, ey yüzü nûrlu gelin
Diyorlar bahsetme ondan o kadar
Sussam da beynime hüküm geçer mi
Yetmişten çıkarsan ömrü kaç eder
Tükenen toprakta çiçek açar mı
Kalplere yakınsın, dillere uzak
Ömür...
Sıkıca kapattığımız avuçlarımızda,
Bir miktar bozuk para...
Ha tükendi ha tükenenecek,
Ha saçıldı ha saçılacak...
Ömür gelip geçiyor
Keşkeler bile kayboluyor izbe saniyeler arasında
Sular donuyor
Buzlar yanıyor
Ateşi sorma
Susan bülbülün gözünde
Tül perdeden seslenir gibi karanlığa
Bakakalır gibi henüz atmamış şafağa
Ve sığınır gibi
Bir serçenin kanadına
Bekliyorsun alnına düşmesini
Günden güne tükenen
Öylesine severim ki ben seni
Dünyâyı omuzlarımda tartarım
Beğenmezsen semâdaki deseni
Güneşi ezerim arşı yırtarım
Sen uç gülüm, ben kanadın olayım
Yeryüzüne medeniyet örünce
Gökte uçaksavarları özledim
Şehirdeki insanları görünce
Köyümdeki davarları özledim
Kelimeler cümlelerden sapınca
Otogar
Bir ayrılık risâlesi
Binlerce öfke
Binlerce hüzün
Binlerce çaresizlik
Ve binlerce galon gözyaşı taşır bağrında
Geçti dem, yaşım oldu
On on on dört, otuz dört
Kalbim karakış doldu
Gölgeni üstüme ört
Hasretin durur tende
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!