Tüm mektupları dağıtır, genç postacı
Akşam eve dönerken, tek bir zarf kalır
Hep cebinde...
Yazıp, veremediği aşk mektubudur bu,
Her ay telefon faturasını götürdüğü
Veli Ahmet Sokak'daki, bahçeli, beyaz evin
Belki de hayat, sonunu görmeye ömürlerimizin yetmediği kadar uzundur...
Attila Şanbay
Seni götüren vapur rıhtımdan ayrılırken,
Eşlik etmedi ona, bu defa hiçbir martı
Çımacı bile üzgün... halatları alırken
Sen hiç görmedin ama deniz birden karardı.
Sustu, Kadıköy hayvan çarşısındaki sesler;
Tek başıma sevdim hep ve en çok seni sevdim
Sevdiğim her şeyden çok, kendimden bile fazla
Tek başıma acıdım, en çok sana ağladım
Bütün dertlerimden çok, diş ağrımdan da fazla
Tek başıma yürüdüm sana gelen yollarda
İlhamımı kesince Yazı İşleri İdaresi,
Sana kullandığım 'mecazların' faturasını ödemediğim için,
Senin de aslında diğer kadınlara benzediğini fark ettim.
Attila Şanbay
Bu vapurlar;
Arkalarında beyaz, köpükten ipliklerle,
Bir araya gelebilsin diye
İki yakası şehrin,
Gün boyu çalışan birer dikiş iğnesidir.
Herkes benim içimde,
Ben herkesin dışında
Bir yolcuyum dünyada,
İz bırakır geçerim
Edinimlerim kalır,
Ettiğimle ölürüm
''Onarmak'' adı altında,
Sevdiğim şeylerden vazgeçmemi
ve
Unutmamı sağlıyorsa ''zaman'',
İlaç değil, en kuvvetli zehirdir.
Bir tabancanın
Yanlış tarafında duruyorum,
Sana ateş ettikçe
Kendimi vuruyorum.
Ah bu ölümler... Bir gün beni de öldürecek
Ama...
Bana da onlara yaptıklarınızı yapmayın,
Su yolunda kırılmış bir testi olsam da
Kırılana kadar çok kişiye su taşımışımdır
Ya da ölünce badem gözlü olan bir körsem,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!