Denizler büyük, gökyüzü yüksek,
Yelkenler gerilir bir son sefere
Dümende titreyen ellerle savaş,
Seslenir yıldızlar arasında telaş
Hiçbir şey uyandırmıyor sanki içimizi bakışlarda bomboşluk
eller, dokunmayı unutmuş
sarmıyor ruhumu
ne yeşilin yeşili, ne beyazın beyazı.
Atlas suyunu çekmiş,
yeryüzü soluk.
Namluların ucunda asılı çocuk düşleri
karanlık güneşin gölgesinde atıyor yürekleri,
Yansımakta tan yerine
gölgelerin gözünden, binlerce ahval,
Yankılanıyor
menevişlerinden toprağa onca ahlar,
Ruhunda binbir türlü rüzgarlar
Bugün dost görünür,
Yarın düşmanlar
Aslında, gözlerine yansır, ruhlarındaki
Boşluklar.
Kişiliği ne yaz onların, ne baharlar
Görünmez ilmeklerle örülmüş boğazın karanlık köşeleri.
Vicdanın dört ayağı zamanın bir yakasında…
bakıyorum tarihten de eller kapatmış mavilikleri,
Kötülüğün, ceset kokularıyla somutlaşıyor adeta bulutlara,
Bitmedi,
bitmeyecek değil mi?
Gün geçtikçe artan
Bir türlü adını koyamadığım Heyelanlar var ruhumda,
Ama her yerini kaplayan,
içimin kulaklarını sağır edecek desibelde gürültülü
Nasıl biriktim sana bu denli dünya?
Ne yapmalı ki
papatyalar çiğnenmeden eriştirmeli bahara
Vaveylası göğü inletse soluk soluğa serçenin
Göğün kaşları çatılır mı?
görse ağlayan bebekleri
Yıkasa toprağı annelerin tuzlu yağmurları
Ağustos’un otuz’u, Türkiye Cumhuriyeti için, özgürlük tohumlarının toprağa ekildiği gündür.
Beklenen gül bahçesi istikbali mevhum.
Hatta! Bu gidişat;
kaktüs bahçesinden de mahrum. Zavallı hayaller ayaklara karışmış “per”perişan,
Arılar ne kadar da mahzun, sinekler uçuşurken fütursuzca etrafta nasıl da mahsun.
Sarı Glayörler fışkırıyor göğsünden,
Sen ki, mavinin gölgesinden nemalanan tohum.
Hüzün gülleri saklı bilenmiş dişlerinin arasında…
Bundan mı yüzlere yansıyan kusmuklu gülüşlerin?
Kadranında seni peşleyen sahte bir
yel, kovan.!!
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!