seni dün beklemiştim
gönül sazımın kırık telinde
penceremin önündeki sardunya gibiydin
yalanın büyüyordu gün görmese de
şimdi ufuktaki buhar gibisin
ıslatmamak için tenimi
nereye doğru gidişimiz
aydınlık nerede...
bir güneş ışını
tutunacak bir yıldız
dönüşsüz aydınlık nerede...
ben gidiyorum…
yüreğinde misafirliğim bitti artık
ufuklar karanlık olsa da
enginlere yelken açacağım
beddua edebilirsin
günah işlediysem
ben güllere gönül koymam
kokar ruhuma candan
alevlenir yakar uzaktan
yüreğim selama durur
çarpar çarpar bıkmadan...
Türkün acılarına merhem olmuş
Tarih kaynamış kazanında
Azında çoğunda dünya karar kılmış
Fatih'le çağ kapatmış çağ açmış
Şimdi rüyalarımızın yarısı onunla
O kadar büyük ki iki kıtada
şimdi...
avucumda bir yağmur damlası
soluk soluğa
gidiyormuş bir meçhule
oysa gidemezdi
amacı olan meçhule
gecenin zifiri karanlığı
alır götürür sonu olmayan mağaralara
gölge yok ışık yok baş döndürür
ayağa takılan taşlar
dizlere kadar çıkan çamur bir bataklık
bağır bağırabildiğin kadar
Hızla dönen zaman çarkına uzattım elimi
Severek karşıladı toka yaptı benimle
Görünce gökte bulutlar çattı kaşlarını
Gök gürültüsüyle şimşekler çaktı gözlerimde
Seni tanıyorum, ne kadar yükseklerde olsan da,
Kuşlar gibi uçuyorsun bulutlar arasında,
Eğilemezsin biliyorum boynuna sarılsam da,
Canımı versem az gelir değil mi sana.
Ufuklarda görünüyor şanlı, kıpkırmızı,
dışarıda kar var
kışı alkışlıyorum
acılarımı hüzünlerimi
bıraktım kollarına
sevinçliyim çocuklar gibi...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!