Ne han, ne saray da olsa göz!
keşke...!
Göz, ateştedir mirim! Cana bir buse bulsa!
Nice kış ve sonbaharı üstüne koyup
Hiçe sayar makamı. Ne han, ne saray
Dünya neki gafil, görürmü sandın!
Söylemiyorum nedense kendimce bir sonuç
bu hallaçlık düzene yorgan sayamıyorum artık;
köküne yontan şu çıkar babına
değemiyorum, biz iki tuhaf uçtayız, ayrıyız!
Bunu çanlar biliyor ve minareler... Sor bakalım sunaklara!
Bütün akiller kefil olsun şu sonlu bütün âlem
Sabunluk su ile camışlık çamuru
Dingillik kam ile ocaklık odunu
Seherlik yel ile azgınlık suyunu
Akılda bir etmiş halden ne bilinir?
Bakınca kün hali evrilmiş ipekten
Sokulur ciğere, puslu bir havada haince
Öykü gibi kısacık ömürden alıp gittiğin.
Oysa roman kadar ayrıntı var her bölümde
Yaşandı dediğin bu henüz başlamadı.
Öyle, tılsımlı bir ses uyarmadı kalbimi
Gölgelerde korkak gibi kalmam niçin?
Neden kırdık sanki minik kalplerini
Tomurcuklarını biz kopardık ellerimizle
Yüreklerini, bakışlarını külfet saydık
Ne çok ağlattık o çocuk yüzlerini.
Hep hata! Hata! Hata üstüne yığdık
Uzak köşelere takılı bakış kiminkisi!
Zaman ver bir defa ah yaram derin.
Gülüşüne uzanan yüz benim değil
Neden mutsuz kalan sevendir daima!
Yalan aşkına esir düşürdün hani beni
Uzak aralar gibi nasılda ürkütüyor
Kopup giden, kalmayan gerçeğim.
Tutamıyorum yolunu aklımın
Bir fark bulamıyorum, nedensizim.
Boşluklar senden çıkmış olmalı
Bu gün iyi bir neden yoksa
gün daha yerini bırakmamış iyiliğe.
Demek ki unutulurmuş insan
dibe düşebilir, yapayalnız kala bilir de.
Ne zaman gelir ölüm, ey sabrım!
Tanrım, nerede şu yüreğimin yeri?
Hani sevmekte bir haram, bir ziyan vardı da!
Dudaklarında ki zehri ne diye içine çekersin.
Bu hayret ile şaşkın geldiğin makama
Dilin yükseklerinden, ne diye söversin!
Bilmez misin aşk; harabın mukaddes yeridir.
Ne zaman aksa bu tiksinti içe
Hangi beden doysa iliklerine kadar.
Bu kan karası pıhtılaşmış damarın
Ne zaman aksa zehir diline
Ne eli rahat, ne gözü durur.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!