ben garip bir şairim;
yağız atlar kalem olup,
koşuyor mısralarımda.
kelimelerim şimşek olup,
çakar tepemde.
sevda türküleri söyler,
gel
gel hadi kapa bohçanı ibiklerinden
bak dökülen yaş değil kan kirpiklerimden
eskiyi yeniyi geleceği geçmişi say eskittiklerinden
gel
kuşları çok uzaklara süren mevsim,ekim
soğuk günde doğmuşum,sıcağına hasretim
Toprağı ayazlanmış, boynu bükük karanfilin
Son darbesini indirmiş ayaz,yavru serçenin
(trafik canavarına kurban verdiğimiz yiğit Serdar'ın anısına)
gittin..
ağıtlar yaktı ardından yiğitler,
ardından yandı gönüller,
git be.. yiğidim
çarık ayağında sırtında abası
yehdiydi anne kucağında
Yemende kalınca babası
yokluktan kurumuş göğüsleri
çatlamış topraklar neyler anası
sahanda çok su az çavdar maması
balıkçı kasabasında doğsaydım
sen sırma saçlı kız, çillerinle
ağların çekilişini izleseydik seninle
yakamozlardan fal tutup
suda mehtabı tutsaydık elimizle
deniz kabuğu uğultusu
pembesinden söktüğüm uçuklarım
dönün dönüp duranlarım
kelebek kanadında umutlarım
haydi şimdi yakala
uçtu uçacak diye elimde tuttuklarım
uçar demişti babam inanmamıştım
bırak öle kala kalayım
yüreğinde
ellerim üşüdüğünde
gözlerimi kapayıp
ellerini ellerime vermeliyim
ve gece düşlerime
ince saz taksimi ney sesi
cümbüşler de hüznün bestesi
her vuruluşunda tefe kıvrılan beden
her kıvrılışında bir nefes döner raks eden
Göze batıyor
duvarda üç beş delik
sevda zamanından kalma
bir kaç resim
bir kaç çerçevelik
biri daha asılmadan düşmüş
yazdıklarını yaşayan adam..canım abim.