kireci dökülmüş duvara
fırtına tutmuş bulutlara
yazılı ismin
ya yıkıp gidersin
yada yağıp silersin
hala aynı şarkı var
kısıp gittiğin radyo da
hala aynı koku var
buruşuk bıraktığın yastık da
hala aynı korku var
ıstanbul da
gecenin bir yarısında
tüm ışıkları sönmüş kırık camlı viraneler
vurup kapıyı içeri giren bir nefes efsaneler
kibritin ucunda bir sigara yakımı alevler
dudakları titrek bir mırıltı nağmeler
saçlarım ıslak sığıntı bu haneler
Dişlerini kırdığım yıllar ansız çıkar karşıma
Bilirim köpek dişlerin arsız biter damağında
Salyalarını bulaştırdın,zehrin damarlarımda
Gücüm dermanım,erir zaman avuçlarımda
Korkuyla yaşamam asılmalıyım dar ağacına
Ruhuma düşen kor, yakmalı beni
Beden dinmeyen arzuyla istemeli
Al koynuna uykularında uyut beni
Sensizlik rüyalarda bile zor sevgili
Çığ düşerde dünyama yaz geceleri
kısık sesle çalan radyodan yükselen bir ezgidir
duygularım makamsız
kulaklarımı fısıldayan rüzgara vermektir
duygularım anlamsız
gözlerimi saran pastel bir sonbahardır
duygularım katıksız
aşk hınç mı ki yaşana
aşk oyun mu ki alkışlana
perdeye yansıdı aşk
günler doğarken zamanın rahminde
uzun çubuklar,oynatıyorum elimde
gidenlere kalanlar
türküler yaktılar
kalanlar yol bekleyip
gidenler dönüp bakmadılar
uzakta çok uzakta
gölgeler düşer ufka
I-
Aylardan eylül,
Gökyüzü bakıra çalar
Marmara’da çığlık çığlığa martılar
İstanbul melül
Havaya fırlattığım nefesim
Heyhat!
Bin parça yürek, tek parça bedenim
Gülüyor sanki halsizler halime
Berbat!
yazdıklarını yaşayan adam..canım abim.