İstanbul’un en meşhur yerinde
Öyle bir sarnıç ki yere batıyor
Buz gibi soğuk duvarlar üstünde
Tarih yerin dibinden kök salıyor
Kendini güzel İstanbul’a adamış
Bilmezdim eskiden, pek meşhurmuş meğer
Daha acemi askerken çarşı izninde rastladım
Yalova’nın başında öylesine sıradan bir yer
Dükkânın içinde baştan başa kolonya vardı
Hiç bilmediğim kokulara bir anda karıştım
Sanki hiç gitmedin
Sen değildin terk eden
Hep yanımdasın
Elin elime değmeden
Sen bağlı ellerimsin
Çözsem diyorum
Söyle nasıl girdin hayatımıza
Tepeden iner gibi öyle
Ağır ağır da değil ha
Hepsi birkaç gün içinde
Aslına bakacak olursan
Akvaryumun camında
Çirkin mi çirkin bir kral
Dikilip durmuş ayakta
Öyle camdan dışarı bakar
Ne güneş gibi sarı teni
Gözünü seveyim takma saçına gözlüğü
Tepegözden deli gibi korkarım ben
Bir anda unuturum inan her sözümü
Çıplak gözle yüzüme baktıkça sen
İndir şunu yüzüne, ne olursun güzel
Sana şiirler yazdım
Alaaddin’in cini gibi
Tıpalayıp hepsini
Şişelere hapsettim
Bir güzel denize saldım
Hayal bu ya
Ah seni gidi aşağılık adı batasıca mendebur kişi
Süslü şehirlere ismini veren şımarık Paris Efendi
Ok ve çapkınlığı saymazsak elinden bir iş gelmez
Umurunda bile değil beyzademiz kendini bilmez
Sen sahiden yaşadın mı?
Hani sadece film icabı
Belki sıradan bir karakter
Titanic’te kemancı
Benim için çal birader
Her şey bir resminle başladı
Ne diye gösterdilerse seni bana
Hiç unutur muyum o bakışı
Bir resim nasıl da dokunur insana
Görseydin eğer buhar olurdum
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!