aynada dudak…
yüreğimde el izin,
bırak, kalsın
alma giderken ne olur,
tenime güz yaprakları gibi dökülen saçlarını,
parmak uçlarıma bıraktığın,
şimdi sen
isim,
bense
sıfat tam-laması olsam
iki eksik
ne kadar tamamlar ki
gidene midir ayrılık
kalana mı?
hep gidenin ardından su dökülür
kalanın ihtiyacı yokmuş gibi
oysa bilmez hiç kimse
ağlıyorum...
biraz işsizliğe,
biraz da, yolumu toza dumana katan bakışlarına
yoo... yoo..
yalan söyledim,
sözlerinin bir tanesi kaçtı da gözüme
1.
bütün kelimeler
hızla özelleştirildikçe,
bir yerlere üye edilmeye çalışıldıkça
kaygılı gözlerle bakıyordu
paranın üstündeki resim.
yorgun bir lamba...
paslı bir ranza...
ve kulaklarımda hiç dinmeyen
o tahta masanın gıcırtısı,
nasıl özletiyor seni
bir bilsen, hasretin nasıl ağır geçiyor
seninle en çok yürümeyi severdim bahar yağmurlarında,
onca ıslandığımız yetmezmiş gibi
Saat Kulesi’ne nispet edercesine
eteklerini dalgalandıran denize,
gözümüzü bile kırpmadan bakıp...bakıp…
peş peşe sıraladığımız hayalleri koyardık
ıssız bir köşeye
bırakılmış
poşet yalnızlığındayım...
ne zaman
değerse tenime rüzgâr,
o zaman
yağmur damlalarıyla yazdım,
toprağa adını
ve
bahar gelip
yaydı her tarafa
kokunu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!