Tanrım! Bu toprağı nasıl basayım.
Her yer kan olmuş, nasıl bakayım.
Şehitler gökte okurken tekbirle, dua.
Bu topraklar üzerinde nasıl yatayım.
Bayrak hüzünlü dalgalanır semada.
Yarım kalmış tuvaldeki son resmin,
Bize el sallarken, sen çoktan gitmişsin.
Vedalaşmadan ayrıldın aramızdan,
Yüreğimize kök salan ulu çınar gibisin.
Toprakta yatarken cansız bedenin,
Çok uzun sanmayın ömrün yollarını,
Her gün bir adım daha yaklaşıyoruz.
Bu yalan dünyada yaşamaktansa,
Sana gelmeyi gönülden can atıyorum.
Belki yüzüm yok karşına çıkmayı,
Namludan çıkınca hızlanır kurşun.
Hedefteki benim, vurursa vursun.
Dönmeyi düşünmem kutsal davadan,
Dost elindense, bırak düşman vursun.
Esersen es deli rüzgâr, kara bağrıma.
Ateşe atıp bırakıp gitmek var mı dostlukta?
Hayallerimiz kaldı şimdi yapayalnız ortada.
Ah! Canımın bu kadar yandığını bilseydin,
Beni bırakıp gider miydin Çakır Mustafa?
Kardeşlikten de ileriymiş şimdi anladım.
Sen, askere evlat gönderdin mi hiç?
Yemekte bunu oğlum çok severdi,
Diye, boğazında ekmekler dizildi mi hiç?
Rüyalarında evladını görüp uyandığın oldu mu?
Gecelerin yıl, yatakların diken oldu mu senin?
Haberleri dinlerken yüreğin cız eder mi?
Yüreklerde yangın var, dumansız.
Etrafımıza sarmış bir sürü imansız.
Vatan istiyorlar bizden, vatansız.
Kardeş diye sırt verdiğimiz vefasız.
Hep sırtımdan habersiz vuruldum.
Duyguların bugünde yalnızsa eğer
Rüzgârın fısıltısına eğil kulak ver.
Söylüyor derinlerden ince nağmeler
Senin için yepyeni şarkılar besteler.
Dostlarına danslarla karşılar kuşlar.
Benim güzel köyüm.
Çocukluğumda ayağıma çarpan taşlar,
Elimi batan dikenler.
Tellerden araba yapıp oynadığım sokaklarım,
Laleler topladığım bahçeler,
Kuzu güttüğüm kırlar,
Bir ömrüm daha olsa sana verirdim.
Şimdi ancak uzaklardan sevebilirim.
Kader öyle bağlamış ki gözlerimi,
Seni ancak uzaklardan görebilirim.
Rüzgâr getirse de teninin kokusunu,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!