I
salsa,
salla,
ak damlalarla
sen münzevi muzur,
ertesinde silme huzur,
“Kızıllığı ile güneşi dahi kıskandıran kan kırmızı süveterinle, bize yemek yemeye gelişini anımsar mısın? ”
O günün akşamı, çekildiğinde herkes odasına,
Dört mısra damlamıştı, hasretinden defterime.
Kulun, kölen olacağımı, sana tapacağımı,
Sabırla çekmekte 'Zaman lokomotifi',
bir bir ardınsıra dizilen katarlar misal 'Yıllar' denen yüklerini...
Ve içerilerinde yumak yumak acılar, bulut bulut sevinçler taşımakta irili ufaklı.
İstasyonunuzda kalan 2005 katarına nazar eyleyin,
ve görün şamatanın, hüznün, curcunanın, sevinçlerin hüküm sürüşünü,
katarın çürümüş tahtaları arasından...
Paris sokaklarında
Dolaşmadım şimdiye dek.
Hayallerim dışında.
Fakat, küçümsemeyin hayalleri.
Ne de olsa, bu izbe hayatta
Ayakta tutan bizleri,
Tezek kokan kervanlarla,
Vadiler, ovalar aşıp,
Her göçle,sürgünlerle ölüp ölüp dirilenim.
“Obalarımda,
Kar suyuyla yuyalanır,
-Semavi bombaların
Kullarının kahır ayetleri-
Baktık sana,
Tanrının yarısı boş dedik,
Kulların yarını dolu gördüler.
Çiçeği ezik sevdalara
Itırca düşen cemre....
Nezaketen değil
Samimiyeten,
Yapraklarında çağıl çağıl
Süzülen her bir çiy...
Elimde değnek olsa sihirli
Sevdirsem yedi düvele kendimi
En çok ta sana
Sonra kırsam değneyi ikiye
Sırf büyü bozulmasın diye.
Hayat, örülü bulduğun karanlık kozan;
Çatlattığın sesin,
Fısıltının elmas tükürüğü
Ve bardak diplerinde
Filizlenen güneşin...
Kelime terbiyecisi dostum...
bu ismi tarih
unutulmayanlara yazacak...