Ayrılık
Kırk testi taşır
Kırk pınardan
Yaşlı gözlerdir
Kopar gelir
Baki Dost’a
Yıkıntılar viraneler arasında yuvarlamışlık vardı
Kaybedilmiş duyguların tütsüsüne gelen
Birde güzel vardı varlığını tattıran giriftçe
Cesaret kılıcını çekmiş kanaat gövdesine hapsetmiş ben
Çorak toprakların olmadığı bambaşka diyarlar
gözyaşlarının ıslattığı çürümüş ekinler balosu
hüzün orkestrası zil zurna sarhoş
hep bambaşka hayaller dansediyor aldırmadan yılların pasına
şair durgun ama vurgun yemiş gibi
kelimeler ve yalnızlık tuvalinden çıkan adem ile hava
Bir varmış bir yokmuş
Bir varmış bir yokmuş
En tatlı masalların ardında
Elimde bir kalın sicim
Tertemiz doğmuş halde
Hayallerinden bir salıncak
Ayakların gök yüzünde
Tutunduğun kuru bir ağaç
Bütün gölgen önünde
Bugün başka bir gün
Ellerim
Gözlerim
Dudaklarım
Kan ağladı dün
Fedakârlıklar ülkesinin essiz bir prensesi varmış zamanda
Yalnızlığını paylaşmaya kudretlerin yetmediği diyarlarda
Gözlerden uzak sarayının en ortasında tek başına yaşarmış
Güzelliğinin namı, zekâsının parlaklığı, iyiliği ufuklarda
O umursamadan dünyayı kendi derdine dalmış
Uykuları kaçmaya, sabahın seherinde uyanmaya başlamış
Gece karanlığın koynunda, üzerimde sessizlik pelerini
Yalnızlık en büyük dostum, duvarlarla çepeçevre zamanım
Kanlı ellerimin kavisleri, son duvarın en uzak köşesine doğru
İrkiliyorum, uyanıyorum, nefes alıyorum, ama ellerim kanlı
Kelimelerin katiliyim, ahenkle boğuyorum onları
Cümle kuyucuklarına tıkıyorum, ellerim kanlı
Gecenin bilmem kaçıncı vaktinde
Vaktin en mahrem gecesinde
Huzur ırmağının en ücra iskelesindeyim
Önümde küçük kayığım
Kayığımın başköşesi gözlerimde
Senin hayalin kurulmuş ebediliğinde
Hayatın karmaşasında savrulan toz taneciklerine aldırmadan
Maddenin ortasında parlayan bir kırmızı gül
Dönüyor etrafında sendeleyerek karmaşanın yorulmadan
Duyguları aşikâr arsızlık üstü sarhoş zavallı bülbül
Bu bir hikâye değil sakın aldanmayın
Avamın diline düşmüş gül ile bülbülden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!