YAKTIN YÂR
Bir sevdaya kilitlediler bizi
Önü yar,arkası yar,yanı yâr
Doldurup da taşırdılar denizi
Kime baksam seni gördüm seni yâr
Yaşam, çizilen bir hayalin içinde olmaktan başka bir şey değil midir? Zaman denilen şey, sınırlarını bizlerin çizdiği bir mefhum,bizlerin oluşturduğu bitmesini istemediğimiz ama her gün yırtılıp atılan bir takvim yaprağı gibidir.
Yaşanılan, geride kalan bir kaç kırıntı hayal, belki mutlu bir kaç gün, belki de bitmeyen ihtirasların son bulmuş bir halidir.
Bizlere kalan, hayattan çalınan bir kaç gün, ,bizlerin yaşadığı hoşca bir dönem, anı defterlerine yazılan unutulmaya yüz tutmuş, bir kaç güzel sözcükten ibarettir.
Son göçmen kuşlarıda gitti
Başladı sonbahar yalnızlığım
Bir kuş çığlığı kadar kısa geceler
Bense bu şehirde yalnızım.
Son göçmen kuşlarıda gitti
Başladı sonbahar yalnızlığım
Bir kuş çığlığı kadar kısa geceler
Bense bu şehirde yalnızım.
Yalnızlığın resmini çizdim bu gece,yalnızlığı temsil ettirdim bütün odalarınin sesizliğine.Bütün eşyaların gölgelerini,çocukluk korkularımla büyüttüm.
Bir eksiklik barınıyordu yüreğimin en ücra köşesi,gözlerim kan çanağıydı,gözlerimin altına uykusuzluğun belirtisini çizdim.
Her gün, her şeyi sen varmışsın gibi düzenledim.Hep seni taklit ettim bütün işlerimde.Merak etme her şey koyduğun gibi,her şeyi yerli yerine koydum.Bildigin gibi her şey yerli yerinde.
Giyisilerin aynı yerinde duruyor elbise dolabında,her yeri senin gibi temizledim,Mutfakta pırıl pırıl kap kacak,iplerde asılı giyisilerim.Her şey tertemiz senin gibi,Pırıl pırıl ortalık, ben bu gece senin gibiyim.
Bu gece yalnızlığın resmini çizdim gözyaşlarımla,duygularım coşkun seller gibi çarpıp,çarpıp vurdu geldi duvarlara.Canlandı bütün hatıralarım,gözlerimin önünden
Hep bir yalnızlığın şarkısını söyler insan.Hep çoğulken yaşanan bir yalnızlığın sesidir bu.
Kabul etmek,etmemek anlamını yitirir.Birer birer geçip giderler yanınızdan, bundan sonra
Ağlamak nafiledir.
Yaşını bile hatırlamıyordu.Ama anıları sekseniki yıllık bir ömre göre bitmek bilmiyordu.O kadar coşkulu bir anlatışı vardı ki,sanırsınız bu dünyada her türlü mutluluğu tatmış gibiydi.
Sonradan derin bir iç geçirdi,gözleri doldu önce ve sonra yalnızlığın sınırlarını çizerek anlatmaya devam etti.
Komşuların vefasızlığından bahsederek,kimsenin kapısını çalmadığından söz eyledi.Ne kadar zormuş yalnızlık,ne kadar
Vefasızmış yaşlılık diye hayıflanmaya başladı.
Ne zaman kendisi ile başbaşa kalsa insan, O kadar çok sorular dolaşıyor ki kafasında sormayın. Pişmanlıklar, geriye dönülmez akşamların sırtına şelenk oluyor, kaçan fırsatlar birer birer insanın aklını kurcalıyor.
Çekilen acıların ferdadını duyarken en derininden, karamsar günleriniz aklınıza geliyor.Belki de en acılısından bir arabeks müzik dinliyor ve ağlıyorsunuz.
Belki de kıyıda köşede kalmış bir parça mutluluğu
Anımsıyarak o kadar acının içinde farkında olmadan gülüyor ama bilmiyorsunuz
Odanın içerisindeki sobanın sırtı ateşten kıpkırmızı olmuştu. Sarı kedi sıcaklığın verdiği rehavetle yavaş yavaş kuyruğunu sallıyor, mırıl mırıl ederek uykuya hazırlanıyordu. Bir köşede oturup duran kadir emmi, gözlerini mütemadiyen bir noktaya dikmiş, geçmişin yaşanmışlıklarına gidip geliyordu.
Odanın duvarında gençlik resmi asılmıştı kadir emminin. Simsiyah saçları yaşama hayalleri sanki resimde donup kalmıştı. Yanında başka bir resim, güzel bir kadın, yanında çocukları yer almıştı. Belli ki güzel kadın, kadir emminin karısı, yanındakiler çocuklarıydı. Sanki her şey donmuştu odanın içerisinde. Bir sarı kedi birde odanın içerisinde kadir emminin donmuş bakışları vardı. Yalnızdı kadir emmi. Eşi ölmüş, evlenip gitmişti. Çocukları. Hepsi kendi işindeydi ve hiç biri onu aramamıştı.
Çok eskilerden kalmış bir çek yat, eski bir battaniye, dökük mökük, oraya buraya saçılmış
Bir kaç elma çürümeye yüz tutmuş ortada duruyordu. Kırık bir sandalye üzerinde bir kaç esvap, hala yıkanmayı bekliyordu.
Bastona dayanarak kalktı kadir emmi. Çok acıkmıştı. Mutfağa doğru yürüyordu. Yıllara meydan okuyan bir ocak, üstünde çok eskilerden kalma kazan ve sofrada kurumuş bir ekmek duruyordu.
Ellerim saçlarına değdiği zaman,
Gül takmıştın saçlarına.
Ellerim mi?
Ellerim, halâ gül kokuyordu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!