İki çocuk
Oğlum Rıza! hadi sallanma
Daha bir saat yürüyeceksin yollarda
Uğraştırma beni, temizliğe gideceğim komşulara
Anne, gitmek istemiyorum okula!
Gözler
Bu sana isyan değildir ya Rabbi
Ama gör(e) meyecekse yarattığın hikmetleri
Hele bir de seyredemeyecekse o Cemalini
Neyleyim ben o zaman bu gözleri ?
Nobel barış ödülüne dair
Zulme, işkenceye
Karşı gelmiş bazı gazetecilere
Siyasi veya etnik liderlere
Sivil toplum örgütü yetkililerine
Atamız Adem (a.s.) ve Havva’nın ardından
Milyarlarca insan gelip geçti dünyadan
Ama hazreti Muhammed Mustafa aleyhisselamdan
Var mıdır daha çok; sevilen, sayılan veya aranan? ? ?
Şehir merkezinde yapılan konservatuarın inşaatı bitmek üzereydi, zamanında bitirilebilmesi için her gün mesai yapılıyordu. Bazen cumartesi ve pazar günleri bütün gün çalışılıyordu. Hacı Abdurrahman, bir arkadaşı sayesinde inşaatta hafta sonları vasıfsız işçi olarak çalışmaktaydı. Diğer günler başka bir yerde çalışıyordu ama çok borcu olduğundan ek iş yapmak zorunda kalmıştı. İlk zamanlar bayağı zorlanmıştı ama zamanla alışmıştı. Yaptığı, yerleri süpürmek, ortalığı toplamaktan ve benzeri işlerden ibaretti.
Konservatuar 8 katlı bir bina idi ve bir kaç kattaki bütün işler bitmiş, sadece temizliği yapılıyordu. Yine bir cumartesi mesai yapılmaktaydı ve işlerin daha çabuk bitmesi için çok sayıda amele vardı. Abdurrahman’a: “bütün kapıları güzelce sil denmişti.” Abdurrahman, sigara kullanmazdı ve kazandığı paranın helal olabilmesi için çalışmayı bırakıp çene çalmazdı. Bu yüzden kendisine verilen işleri çabuk bitirirdi. Çavuşların: “ hacım, yavaş yavaş çalış! ” tavsiyelerine pek kulak asmazdı, başladığını bir an önce bitirmek için bazen kan ter içinde çalıştığı zamanlar olurdu. Mesai bitmeden kapıları silmişti. Çavuş Turgut’a gidip işin bittiğini söyledi. Turgut:
-Hacı ağabey, Cengiz'e yardım et!
Cengiz, inşaata Abdurrahman’dan sonra başlamıştı ve o da vasıfsız işçilik yapıyordu. Liseyi bitirdikten sonra evlenmiş, başka bir iş bulamadığından inşaatta çalışıyordu. Cengiz’in babası Sabri efendi çok dürüst biriydi ve oğlunu çok iyi bir şekilde yetiştirmeye gayret etmişti. Cengiz’in evlendikten sonraki yeni çevresinde ahlakının bozulacağını fark etmiş ve oğlunun bu evliliğini istememişti ama Cengiz babasını dinlemişti. Sabri efendi oğlunun inşaatta çalışmasına da razı değildi. Korktuğu başına gelmişti. İlk zamanlar güler yüzlü, ağır başlı çalışkan biri olan oğlunu inşaat ortamı hızla değiştiriyordu.
-Selamün aleyküm, Metin abi.
-Aleyküm selam, Salih bey. Sizi bu kadar erken beklemiyordum. Kusura bakmayın, çay bir iki dakikaya demlenir.
-Canın sağ olsun Metin abi.
Salih bey ofisine geçip çayını beklemeye başladı. 20 yıllık alışkanlık, sabah taze simit ve demli çay ile kahvaltı yapmadan işe başlamazdı. 20 yıl önce Mehmet ustanın yanında çıraktı. Mehmet usta karşıdaki fırından bir kaç taze simit getirtip kendi demlediği çay ile kalfa ve çırağıyla beraber kahvaltı yapmadan işe başlamazdı.
Salih bey, Mehmet ustanın yanından ayrıldıktan sonra simit ile kahvaltı yapmasına gerek kalmamıştı ama o eski simitlerin ve ustanın demlediği çayın tadı damağında kalmıştı. Hele ustasının nasihatlerine ve sohbetlerine doyum olmazdı... Sanki o tadı ararcasına hep çay ve simitle kahvaltı yapardı. Hafta sonları evde yaptığı kahvaltıda da mutlaka simit bulunurdu.
bizim mahalledeki okula
o kadar çok çocuk gelir ki arabayla
okulun etrafı her gün curcuna
mahalle arasında bile vasıtalar takılıp kalır kuyruğa
bilemiyorum, belki çoğunun evi uzaklarda
Saç döküldü
Sakal ağardı
Bel büküldü
Diz aşındı
Diş döküldü
Bakış bulandı
Veysel nihayet yıllar sonra İzmir’e tayınını çıkartmıştı. Hep İzmir’de deniz yakınlarında bahçeli bir evde yaşamayı hayal etmişti. İzmir’de okurken denize aşık olmuş, boş zamanlarda saatlerce denizi seyretmişti. Bir hafta önce İzmir’e tayını çıkınca sevincinden ne yapacağını şaşırmıştı. Hemen eşiyle beraber İzmir’e gelip denize yakın bahçeli bir ev aramışlardı. Halbuki çalıştığı bankanın müdürlere özel çok lüks bir dairesi vardı ama Veysel bahçeli ev istiyordu. Malatya’da bahçeli bir evde büyümüş olan Veysel, apartman dairelerine bir türlü alışamamıştı. Hem, kahve veya gece hayatı olmadığından boş zamanlarını ya deniz kenarında ya da bahçede geçirmek istiyordu.
Üç gün aradıktan sonra istediği bir ev buldu. Gerçi ev biraz küçüktü ama büyük evlerin kirasına gücü yetmiyordu. Hanımıyla beraber boya ve renklerini seçmişler ve evin bütün boya ve badanasını kendi yapmıştı. Salonu açık sarı, yatak odasını, dinlendirici bulduğu için, acık mavi ve diğer yerler için beyaz rengi kullanmıştı. Kapı ve pencere çerçevelerini ise kreme boyamıştı. Boya ve badana işlerini bitirmiş sıra temizliğe gelmişti. Evinin ilerisinde bulunan çarşıdan temizlik malzemeleri almak için dışarı çıktı. Alacağı malzemeler çok olmadığından ve çevreyi biraz tanıyabilmek için yürüyerek çarşıya gitti.
*
Mert, Mineyi uğurladıktan sonra adeta ne yapacağını şaşırmıştı. Makam arabasını sigara almak için yol kenarına park etmişti. Sigarayı aldıktan sonra yola devam edecek mecali kalmamıştı, bu arada farkında olmadan derin düşüncelere daldı.
Cehalet, kara sevdadan da beterdir
Göz görmez, körelmiştir
Aslında tam ağma değildir
Organ artık süzgeçlidir
Sadece filtreden geçenleri görmektedir
Ebedi alemde ise gerçekleri görecektir
Pişmalık veya mazeret hiç fayda vermeyecektir! ….
Abdullah Konuksever
(12 nisan 2012, persembe)
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!