Cennet hayatı
Şu üç günlük fani dünyada
Her türlü ağrılara, sızılara
Maddi, manevi sıkıntılara
Görülür, görülmez kazalara
Hiç bir siyasi liderin ölümü merhum Muhsin Yazıcıoğlunun vefatı kadar bana dokunmamıştı. Helikopterin düştüğünü duyduğumda hep iyi bir haber bekledim. Merhum Muhsin Yazıcıoğlunun vefatının bana dokunmasının siyasi veya hemşerilik gibi sebepleri yok, nedeni sadece hissi. Birincisi, helikoptere binmeden önceki sözünün: “beni öldürecek misiniz? ” olması beni düşündürdü. Belki de helikopterin düşeceği içine doğmuştu. Kazadan ancak iki gün sonra kendilerine ulaşılabilmiş olması ve Mamak cezaevinde yazmış olduğu Üşüyorum adındaki şiirden de çok etkilendim.
Gelişmeleri internet, televizyon ve gazeteden takip etmeye çalıştım. Zaman’da hakkında çıkan yazıların çoğunu okudum. Televizyonda çıkan dava arkadaşları, okul arkadaşları ve diğer kişilerin yorumlarının da bazılarını dinledim. Gerçi hakkında yapılan yayınların hepsini izleyemedim ama gördüğüm kadarıyla televizyona çıkanların hepsi de onu seven insanlardı. Sevenleri yani sıra mesela onu siyasi düşüncesinden dolayı 7.5 yıl hapse mahkum etmiş savcı ve hakimi de stüdyolarda görmek isterdim. Ayrıca hapishanede onu 5 yıl hücrede cezalandıranlar da konuşturulmalıydılar. En çok, hapishanede merhuma işkence yapan görevlileri merak ettim. Evet, merhumu hem de suçsuz yere 7.5 yıl cezalandıran ve işkence yapan ceza memurları merhum Muhsin Yazıcıoğlunun hakkında neler düşünüyorlar acaba?
Milyonlarca kişi merhumun iyi haberini beklerken, ceza memurları da iyi haber beklediler mi? “Ölmese de hayattayken helalleşebilsek” dediler mi? “Muhsin, biz birer emir kuluyduk, yukarıdan gelen emirleri uygulamak zorundaydık, ne olur bizi affet! ” demeyi düşündüler mi hiç?
Binlerce kişinin soğuğa, kara, yağmura ve çamura rağmen saatlerce üzüntüyle, göz yaşlarıyla beklemelerini, hatta kimilerinin dağda donmayı yani ölmeyi bile göze alıp arama çalışmalarına gönüllü olarak katılmalarını emir kulları nasıl değerlendirdiler? Sahi, ceza görevlilerinin başına bir iş gelse akrabaları hariç kaç kişi iyi haberlerini bekler, yollarını gözler veya kaç kişi çıkıp onları arar? Bu zat-ı muhteremler ölseler yakınları hariç kaç kişi bunlara üzülür, arkalarından ağlar veya cenaze namazlarını kılar, kendilerine dua eder?
Çetin, köşedeki kahvehaneye girdi. Garson Mehmet: “Kaptan, bu gün erkencisin? Vay vay, hem çok şıksın. Yoksa lüks vasıta mı kullanacaksın? ”
Çetin kimseyle muhatap olmak istemiyordu: “muavin, bana büyük bardakta demlisinden bir çay ver! ” Kahvehane boştu ama yine de kimsenin oturmak istemediği karanlık köşedeki masaya oturdu. Mehmet, çayı verdikten sonra: “Kaptan, karanlık köşeye oturduğuna göre yine bir sıkıntın var. Yapacağımız bir şey varsa çekinmeden söyle.” Çetin: “beni yalnız bırak yeter! ”
Çetin’in eşi Tülay iki saat sonra işe gidecekti. Tülay gittikten sonra eve gidip yatacaktı. Sabah sabah Tülay’ın soru yağmuruna tutulmak istemiyordu. Sonra yine “sen adam olamazsın! ” diye başını ütüleyecekti. Aslında haksız da değildi. Otuz yaşını geçmiş ve iki çocuk babası olmuştu ama halen küçük bir kesere bile sap olamamıştı. Tülay, iyi bir kuaför olduğundan tek başına evi gelindirecek kadar çok para kazanabiliyordu. Yoksa halleri haraptı.
İmtihanı yine kaybetmişti, başka şansı da kalmamıştı. Halbuki o kadar da çok çalışmıştı. Birinci imtihanda: “ motordan anlamıyorsun! ” demişlerdi. “Bu seferde başka bir bahane bulup vermediler! ’ diye söylendi. Bu sabah ki imtihanın sonunda ise: “sosyal ilişkilerin zayıf! deyip kötü not verdiler.
Çetin’in ne hayalleri vardı, resmi elbiseleri giyip güneş gözlüğünü de takıp basacaktı havasını. Bayanlara olabildiğince nazik ve kibar davranacaktı. Hatta, hoşuna gidenlere, jest yapıp biletlerine bakmayacaktı. Gözünün tutmadığı adamların biletlerini uçak bileti gibi inceleyecekti. Hele otobüste gürültü çıkaran serserileri dışarı atacaktı. Kaptan Çetin’in otobüsü dingonun ahırı gibi olacak değildi ya! Çocukluk arkadaşı Veli’de bile bir kaç aydır şofördü. Gerçi adam havalanmıyordu ama Veli bile imtihanı kazanmışken kendisinin kaybetmesini bir türlü hazmedemiyordu. İlk imtihana girmeden önce o kadar büyük konuşmuştu ki, imtihanı kaybettiği duyulunca madara olmuştu. Herkes kendisine Kaptan diye takılmaya başlamıştı. Son imtihanı kaybettiği duyulursa, belki adı Kaptan kalacaktı. Gerçi kaptanlık, kasaplıktan daha iyiydi ama millet ona iltifat olsun diye kaptan demiyordu. Sırf başarısızlığını yüzüne vurabilmek için Kaptan diyorlardı. Geçen yıllarda kasaplık yapmaya kalkışmıştı ve çoğu batırdığı iş gibi kasaplığı da ağzına yüzüne bulaştırmıştı. Şimdiye kadar çoğu iflasın suçunu ortağına yükleyip işin içinden sıyrılmıştı ama şoförlük imtihanını kaybetmesini birlerinin üzerine atması imkansızdı. Hele Veli’nin bile kazanabildiği bir imtihanı kaybetmesinden sonra adam akıllı rezil olacaktı.
Hepimiz ezelden gelmişiz
Bu dünyada birer göçebeyiz
Bir gün buradan çekip gideceğiz
Ama hiç ölmeyeceğiz; ebedi beşeriz
Herhalde bu yüzden ölümü düşünmeyiz! ?
Bir kovan hakiki Anzer balına
Bir iki damla zehir ilave ettim
Balı sattım, her önüme gelene
İnsanları kolayca zehirledim
Bir şişe acı şurupta
Günaydın sayın seyirciler, ilçemizde dün akşam bıçaklanan bir kişinin haberiyle bültenimize başlıyoruz.
Edinilen bilgiye göre, polis karakolu yakınında karşılaşan iki kişi arasında çıkan
bıçaklı kavgada, Cengiz K. adındaki bir kişi Salih Z. adındaki bir kişiyi üç bıçak darbesi ile ağır yaraladı.
Olay dün akşam saat 19.30 sıralarında Zembilli mahallesi Çarşı Polis Karakolu yanında meydana geldi. Cengiz K. (30) ile Salih Z. (25) , Zembilli Mahallesi Çarşı Polis Karakolu’na 40 metre yakınında kaldırım üzerinde karşılaştılar. Görgü şahidinin verdiği bilgiye göre aralarında borç meselesini konuşurlarken bir süre sonra tartışmaya başladılar. Tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine Cengiz K. üzerinde taşıdığı ekmek bıçağı ile Salih Z. adındaki vatandaşı bacağından, karın boşluğundan, göğsünden olmak üzere 3 bıçak darbesi ile ağır yaraladı.
Görgü şahidinin bağırması üzerine çarşı polis karakolunda bulunan polisler hemen olaya müdahale ettiler. Cengiz K. hemen elindeki suç aleti ile yakalanırken, aldığı bıçak darbeleri kanlar içinde kalan Salih Z. ambulansla Acıpınar Devlet Hastanesine kaldırıldı.
Tedavi altına alınan yaralı Salih Z. in hayati tehlikesi devam ediyor. Acıpınar komiseri Kazım Kara olay hakkında yaptığı açıklamaya göre, Salih Z. ‘in Cengiz K.‘ye motosiklet borcunu vermediği öğrenildi. Komiser, olay ile ilgili soruşturma başlattığını da bildirdi.
Fil gibi kocaman hayvana
Yük taşıttıg ına gururlanma
Allah’ın onu itaatkar yarattıg ına şükret
Aslan gibi bir vahşiyi kırbaçla
Sirklerde oynattıg ına şımarma
Allah’ın sana verdigi akla şükret
En modern ve hassas mikroskopla
Goremedig in viruse yenildig ini unutma
Acz ve zaafını anla da Allah’a iltica et!
Abdullah Konuksever
(11-04-2012)
-Zafer, peşimi bırak!
-Aşkım, her şeyi açıklayabilirim ama beni dinlemiyorsun ki!
-Tamam, seni dinliyorum…. Ayla ile Neşe’nin neden hayatını mahvettin?
Zaman aşımı
Merhum daha dün şu sarı koltukta oturuyordu
Kahvaltısını yapmış demli çayını yudumluyordu
Yeşil zeytinlerin ekşi olduklarından yakınıyordu
Midesi zayıftı, her şeyi hazmedemiyordu
İnsan karakteri
Eskinin insanı çok ağır olmalı
Galiba kolayca belli olmazda zaafı
İnsanı tanıyabilmek için
Arkadaşlık veya ticaret yapılmalıydı
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!