Kusursuz insan arayan biri
Bilmez ki, hatalı olan kendisi
Ya hiç yanlışsız sanıyor zatıalini
Veya kusursuz insan olmazın cahili!
Yüksel bey futbolu çok sever ve maçların özetini ve yorumlarını hiç kaçırmazdı. Ömründe hiç futbol oynamamış sunucuların yerine eski yıldızların yaptığı programları tercih ederdi. Oğlu İstanbul’a taşındığından beri yıllardır pazar akşamları tek başına televizyon seyrederdi çünkü hanımı spor programı başlayınca başka bir odada el işiyle meşgul olurdu.
Pazar akşamları ekran karşısında keyif çıkardığı günler mazide kalmıştı… Son zamanlarda huzur içinde spora bakamıyordu. Yerden mantar bitercesine Zıtar TiVi, Mhow TiVi, Tox TiVi, Mania TiVi gibi acayip isimli çok sayıda ne-idiğü belirsiz kanallar ortaya çıkmış bunlarda en az beşer dizi yayınlanıyordu. Hepsinde aynı manzara: ya bol ağıtlı, ya bol kavgalı, ya bol şiddetli, ya bol şehvetli, ya bol aldatmalı, bol içkili veya da bol korkulu yani hep seviyesiz ve baştan savma filmler. Günün 24 saati mutlaka bir yerlerde dizi yayınlanıyor. Hanımı pazar akşamları Mania TiVi’deki bol ağıtlı ve bol aldatmalı bir diziyi kaçırmak istemiyordu. Halbuki bu dizi de gündüz tekrarlanıyordu ama Seher hanım yorgunluk çayı içerken ille de Acı Gerçekler’i seyredecekti. Evde yine pazar akşamı krizi yaşanmış ve bu sefer çok sinirlenen Yüksel bey televizyonu kapatmıştı.
Seher hanım, sinirli sinirli çorap örüyordu. Yarıya kadar ördüğü yün çorabı söküp yeniden başlamıştı. Yüksel bey ise Oltu taştan yapılmış tespihini şakırdata şakırdata çekip duruyordu. Vaktin bir hayli ilerlemesine rağmen halen yatmıyordu çünkü hüngürtü dizi halen bitmemişti. Gidip yatsa, Seher kesin böğürtüleri seyredecekti. Madem futbola bakamamıştı, Seher’de zırıltı filminden mahrum kalmalıydı. “Kesin bitmiştir! ” diye homurdanarak yerinden kalktı, tam bu sırada telefon çaldı: “Hayırdır, bu saatte kim arıyor ki? ”
Bozova İç Anadolu bölgesinde bulunan 3000 nüfuslu küçük bir kasaba. Bu kasaba 5 yıl önce belediyelik olmuş ve belediye başkanlığına ilk Ali Cavuşoğlu seçilmişti. İkinci seçimde Ali Cavuşoğlu yine adaydı. İkinci kez seçilmesi kesin gözüyle bakıldığından, geçen haftaya kadar kimse rakip olarak karşısına çıkmamıştı. Başkan, sevilen ve sayılan biri ve çok zengin ve köklü bir aileden olduğu için kimse kendisine rakip olmak istemiyor. Başka bir neden ise, başkanın dürüst, çalışkan ve okumuş biri olmasıyla reisliğe en layık kişi olarak görülüyor çünkü belediyeye çok hizmeti olmuştu.
Bir kaç yalın ayağın gazına gelip kasabanın Hekim’i de adaylığını açıklamıştı. Hekim, başkan kadar itibarlı, zengin veya çevresi geniş biri değil ama Güdük’lerin desteğiyle başkanlık yarışına katılmıştı. Hekim, hızla seçim propagandasına başlamış, kasabanın ileri gelenlerini teker teker ziyaret edip oy istiyordu. Seçilebilmesi için çok çalışmalıydı çünkü başkanda bulunan avantajların hiç biri kendisinde yok. İğneyle kuyu kazarcasına başkan olacaktı, başka yolu yoktu! Bayağı oy sözü aldığından keyfi yerindeydi. Hatta başkanlık hayallerini bile görmeye başladı.
Başkan seçilince doktorluk yaptığı yıllardan daha fazla hatırı sayılacaktı. Geleni, gideni, arayıp soranı, bir şeyler isteyeni hatta yalvarıp yakaranı eksik olmayacaktı. Büyük şehirlerde büyük insanlarla önemli toplantılara katılacaktı. Lakabı bile değişecekti; insanlar kendine Hekim değil Başkan diyeceklerdi. Gerçi, hekimlikten gocunmuyordu ama başkan olarak anılmak daha çok itibar sağlayacaktı. Başkanlığın hayali bile güzeldi: “bu işin bir de tamamen duygusal yönü var… Başta, yıllardır bindiğim külüstür arabadan kurtulurum, ne de olsa gıcır gıcır bir makam arabam olacak artık. Hem çevreme de faydam dokunur, damadımı işe aldırıp makam şoförlüğüne atarım. Murat hem para kazanır hem de bir baltaya sap olur. Bu sayede kızım rahat yüzü görür. Kerata Selim’i de belediyenin bir köşesine sıkıştırırım...” Yaşar bir anda irkildi, Güdüklerin çoban karşısındaydı:
Bizden bir şey isteyen vatandaş Rıza’ya
Daima evet demeliyiz.
İstenenleri yerine getir(e) meyecek olsak da
Rıza bize güvenip zor durumda kalacaksa da
Yine de evet demeliyiz…
Kara toprak
Kaşımın karalığına
Saçımın tıraşına
Yüzümün parlaklığına
Konuşmamın kibarlığına
Muammer, üç ay önce İngilizce ve siyasal bilgiler üzerine yapmış olduğu üniversite tahsilini bitirmişti. Üstün başarı sayesinde hariciyeye alınmış ve iki hafta sonra Uganda’nın başkenti Kampala Büyük elçiliğinde göreve başlayacaktı.
Görevini en iyi bir şekilde yerine getirebilmek için Uganda hakkında bulabildiği bütün kitapları okuyordu. Sosyal, kültürel, coğrafi ve siyasi konular hakkında yeterince bilgi edinmişti. Arkadaşının verdiği kitabı biraz karıştırıp ilginç bir konuya rastlarsa okuyacaktı. Sonunda aradığını buldu; “Bilinmeyen yönleriyle Uganda ” adındaki kitapta ülkede halen ilkel şekilde yaşayan bir kabileye de yer verilmiş. Bu bölümü hemen okumaya başladı.
Mokibo kabilesi
Mokibo kabilesi, 300 yıl önce Uganda’nın en büyük ve güçlü kabilesiydi. Bu kabile ülkenin güneyi, kuzeyi ve batısına egemendi. Rakip kabile olan Tutu ise doğuya hakimdi. Mokibo’lar ilkel yaşamda ısrar ettiklerinden dolayı Tutu ve diğer kabileler karşısında zayıf düştüler çünkü Tutu’lar Afrika’ya gelen misyonerlerde gördükleri ateşli silahla tanışmışlardı. Avrupalı tüccarlardan silah satın alıp savaşlarda kullanmaya başladılar. Sadece mızrak ve oklarla savaşmaya çalışan Mokibo’lar, modern silahlara yenik düştüler. Çok sayıda Mokibo öldürüldü veya esir düştü. Neticede bütün savaşları kaybedip topraklarından oldular. İlkel kabile aslında en büyük kaybı, medeniyete karşı direnmesinden dolayı kabileden ayrılanların yüzünden yaşadı. Uganda’da diğer kabilelerin hepsi medeni hayata geçmişlerken, halen ilkel bir hayat sürdüren Mokibo’ların 1500 kişi civarında oldukları sanılmaktadır ve Togoto ormanının içlerinde yaşamaktadırlar. Kabileden ayrılmayı engellemek için kaçmaya çalışanlar öldürülmektedir.
Ya Resulullah sana olan
Aşkı, muhabbeti
Hasreti, özlemi
Saygıyı, hürmeti
Hayranlığı, ilgiyi
İfadenin yolu ne şiirmiş ne de naatmış
erkekler bol bol para harcar
kadınlar yarışa gösteriş yapar
çocuklar kesilinceye kadar koşar oynar
[24-02-2013]
Bir gün beşer toplanacak
Mahkeme-i Kübra kurulacak
Can canandan bile kaçacak
Yar yarenden de saklanacak
Ama bir kişi çok aranacak
O da sensin ya Rasülellah!
A. Konuksever
(09-02-2012)
Harem’de seni düşünürken heyecandım
Sağıma, soluma, sonra dönüp arkama baktım
Heyecan işte, belki seni görebilirim sandım
Kim bilir, o an Harem’i Şerif’te aramızdaydın
Yanımdan gelip geçsen, yine de göremezdim
Unutmuşum Ya Resulullah, ben bir ağmayım…
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!