Gökyüzüne ahenk benim
Yeryüzüne mihenk benim
Aykırıya tek denk benim
Müjdelerin kesretiyim.
Aşk her âzamda hürüklü
Kendimden habersiz şaşkın gezerdim
Aşkın ateşine düşmeden önce
Yüreği her yana taşkın gezerdim
Ayrılık, hasretle pişmeden önce.
Bilmeden güzeli, aradım güzel
Kan durmaz, anlaşılmaz bu ne hain bir pusu
Acıyı yok etmiyor hamasice nutuklar
Hak, adalet yoksulu; kan içen bu kâbusu,
Önleyecek önlemez basireti tutuklar.
Her gün; bir yiğit şehit, her gün bir ocak söner
Yüksündüğüm meçhul dert, ceremesi dilimim…
Gönlümün külfetidir, akıttığım gözyaşı…
Kölesi olmuş kâlbim aşk diye bir zâlimin
Ayrılık meydanında kaybedince savaşı…
Güç yetiremem, bittim, yalvarır, ilenirim
Yüreğimde yalçın dağlar…
Umudu kül olanım ben! ..
Gözlerimde kalbim ağlar…
Bahar gonca solanım ben! ..
Gerçek nerde, ben nerdeyim?
Zülfü kirli bir gülün bakışında hüzünüm
Gözyaşlarım ayrılık mihrâbında can verir...
Çiçeklerin gelinlik giyindiği düğünüm
Seherlerin neşesi elemime son verir.
Sarmal sarmal ihtiras, özümde hüküm süren...
Sebebi biziz bil ki, üzgün ise çiçekler!
Aşkımızın gözyaşı, bulutların döktüğü…
Ayrılığı tetikler, korktuğumuz gerçekler!
Yetmez mi, gönlümüzün her ân boynun büktüğü?
Somurtkan rüzgarların bestesiydi elebaşı duyguları alabora eden yılgınlığın
son mektubunu yazarken karamsarlık
Büzülen bir dalda bir yaprak iç geçirerek ağladı
Sessizliğe,
bir yüreğin çürümüş parçalarıydı
“Kardeşleri şanlar, hanlar içinde
Can verir kanlarla canlar içinde
Filistin Filistin kanlar içinde
Bir dur diyen yok mu? Allah aşkına!”
Bir kahraman kayıp oldu bulunmaz
Bu acı çok büyük acı onulmaz
Yerle gök arası yeri bilinmez
Bilinmeze giden bilir, gelinmez.
Bu arkadaşı tanımıyorum