Bu sabah kalktığımda, yine yoktun yanımda…
özlemin kanıyorken canımda…
oysa, berâberdik bütün gece
Ah bilsen düşlerimde neler yaptık, neler paylaştık seninle…
Yemyeşil ormanlar arasında…
Hayaller demliği; düş sığınağı
Ayrılığın örsü, sevinç ırmağı.
Düşün, düşten süsü; vuslat köprüsü
Ümitler limanı, hasret örtüsü.
Gece saçlarını yaydı gözlere
Aradı gülleri ısrarla, güller
Hüzünlü kâlbini çözdü tellere
İnledi hâlinden, inledi teller.
Güfteler gözyaşı, beste figandı
Buz gibiydi toprak
gökyüzü karmakarışıktı
üşüyordu elleri
bulutların donuk donuktu gözleri
tesadüfen atılmış bir tohumun
beklentisi çok az bir ışıktı
Hangi diyar?
Ufuklardan da ötede mi?
Hangi mevsim?
İlkbahar değilse…
Yaz hiç değilse
Mevsimsiz bir ülkede mi?
Bir kırmızı gül sarı
Sapsarı duyguları...
Bir sarı gül tozpembe
Rengarenk kaygıları...
Bir tozpembe gül mâvi
Gümüşhane eskiden eskimeyen bir belde
Özelliği bulunmaz, sanmam başka güzelde.
Vadilerin bağrına sığınmış mağdur şehir
Sabrın sevgi kalesi; her zaman mağrur şehir.
Bakışları ırak bir yerdeyim
Ya karşı kıyı kadar yakın
Ya ufuk kadar içimde
Hâlâ anlayamadım neredeyim
Duygularım ütülmüş kumarbaz eskizi
Sana olan tutkunluğum
yaprağın rüzgara dağınıklığı gibi,
dalın gövdeye,
gövdenin köke
kökün toprağa bağımlılığı gibi…
Maria! ... ah Maria! ...
Bir sonbahar sancısı her yerimi kuşattı
Gözlerimi nisanın yağmurları savurdu.
Bilmediğim bir yerden ruhuma hançer battı
Bir ayrılık rüzgarı benliğimi kavurdu.
Ağlasam mı, gülsem mi; çâresizim, şaşırdım?
Bu arkadaşı tanımıyorum